Macarca "vay anam" demektir. "Çardaş Prensesi" operetinin en baba şarkılarından biri.
Yani Hasan Bülent Kahraman hocamız Madrid'i Jorge Semprun'un ruhuyla kolkola dolaşacak da, bendeniz Viyana'da Cemal Sahir'in ruhuyla yanyana operet seyretmeyeceğim ha...
Birkaç gündür Viyana'dayım. Hava çok soğuk ama Viyanalılar "buna soğuk denmez" diyorlar, "eksi beşin altına düşmedikçe biz onu soğuktan saymayız"...
Kar da nefis yağıyor.
Otuz yıldır hayalini kurduğum bir serseriliği dünya gözüyle gerçekleştirmek için buradayım: Viyana'da "Çardaş Prensesi" operetinin galasına gitmek!
Gittim.
Şimdi hedefim Milano'da, La Scala'da da bir "La Traviata" seyretmek ama ön sıralar adam başı beş yüz elli avro orada, yani bizim parayla bin üç yüz papel...
Bakalım, hanım beni boşamaya kalkmazsa gideriz belki...
"Çardaş Prensesi"ni "modern" yorumlamaya kalkarlar da içine ederler diye korkuyordum, çok şükür "klasik" oynadılar, yani prensler prense, kontesler kontese benziyordu.
Tabi o eski büyük operet yıldızları yok artık ama (Rene Kollo, Dagmar Koller, Brigitte Fassbaender emekli oldular, Lucia Popp yaşamıyor), gençler de fena değillerdi.
"Çardaş Prensesi"ni bilenler ve benim gibi hastaları için özel bilgi: Koca Sandor Nemeth iyice yaşlanmış, eskiden Boni Kancsianu oynardı, artık Feri Bacsi oynuyor! (Bilmeyenlere de şöyle anlatayım: Eskiden "jön komik" oynardı, şimdi "yaşlı amca" oynuyor.)
Çardaş Prensesi deyince Cemal Sahir'e bir Fatiha okumamak ayıptır.
Cemal Sahir, 1915 yılında Enver'in Avrupa'ya okumaya gönderdiği gençlerden biriydi. Budapeşte'de Ziraat Mektebi'ne yazılmıştı.
Üç kuruş öğrenci harçlığıyla Çardaş Prensesi'nin ilk temsiline gitti ve çarpıldı. Bundan otuz yıl önce TRT'nin ikinci kanalında Anna Moffo'dan seyrettiğimde ben de çarpılmıştım.
Cemal Sahir okulu mokulu bıraktı, ödeneği kesilince de hemen Türkiye'ye dönmedi, Viyana'da şan ve tiyatro dersleri aldı, aç kalmamak için de figüranlık yaptı.
Mütarekede de İstanbul'a gelip kendi "operet heyetini" kurdu. "Partöneri" Nıvart Hanım, yardımcı oyuncularından biri Muammer Ruşen Bey, yani Muammer Karaca.
«Çardaş Prensesi» de oynadı, "Kontes Maritza" da, "Yarasa" da, "Şen Dul" da, "Leblebici Horhor" da, "Ayşe" de... Ama varsa yoksa ilk aşkı Çardaş Prensesi...
Sahnede şampanyalar patlıyor, oyundan sonra peynir ekmek yeniyordu...
Otuz yaşlarında bir kaza geçirdi ve sakat kaldı, bir daha sahneye çıkamadı. Sahne arkadaşı Suzan Lütfullah Hanım'ın kızı Gülriz'in deyimiyle "Türkiye'ye gökten Nutuk indirileli" beş yıl geçmişti...
Kırk yıl sefalet içinde yaşadı.
Tarlabaşı'nda bir pansiyonda kalıyordu, birkaç gün ortalıkta görünmeyince merak etmişler, kapıyı kırıp girmişler, cesediyle karşılaşmışlar.
Türk operetinin babasıdır. (İsterseniz Muhlis Sabahattin'e de anası diyebilirsiniz, anlayan anlar.)
Eh, gene Gülriz Hanım'ın deyimiyle "cumhuriyet çocuğu" sanatçılar açlıktan ölüyorlardı, şimdi biz karşıdevrimci olduğumuz için gidip yurt dışında operet seyredebiliyoruz.