Yozgat'ın Boğazlıyan ilçesinin eski kaymakamı Kemal Bey, 10 Nisan 1919 günü İstanbul'da asıldı.
"Nemrut Mustafa Paşa" yönetimindeki askeri mahkemede, yani "divan-ı harpte" suçlu bulunmuş ve idama mahkûm edilmişti.
Cenazesine gösterilen ilgi ve katılım, tıpkı bir ay kadar sonra İzmir'de Hasan Tahsin'in düşmana ilk kurşunu atacak olması gibi, "kurtuluş savaşımızın ilk eylemi" olarak öğretilir.
Düşünün, daha Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a gitmesine bile bir aydan fazla zaman var...
"Kürt Mustafa Paşa" da denilen Nemrut Mustafa Paşa'nın mahkemesi, bir tür "Nuremberg Mahkemesi" gibiydi. Yani "savaş suçlularını" kovuşturmakla görevliydi.
Müttefiklerin baskısıyla mı? Elbette müttefiklerin baskısıyla. (İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya'ya baskı yapmadılar çünkü ortada hukuken bir Alman devleti kalmamıştı, mahkemeyi bizzat kendileri kurdular.)
Müttefikler, daha 1915 yılında, savaşı kazanırlarsa "devr-i sabık" yaratacaklarını, Ermeni kırımından sorumlu tutacakları Osmanlı yöneticilerini yargılayacaklarını açık seçik belirtmişlerdi.
Kemal Bey, kendi ilçesindeki Ermeni kırımından dolayı suçlanıyordu. Nemrut Paşa, kaçmış olan asıl büyük sorumlulara ulaşamıyor, kör gibi ancak tuttuğunu ve gücünün yettiğini öpebiliyordu.
Fakat Kemal bey yeni kuşaklara "ilk milli şehidimiz" olarak tanıtıldı.
Savunmasında, tıpkı Eichmann gibi, "ben bir Türk memuruyum, yalnızca bana verilen emirleri yerine getirdim" demiştir...
Boğazlıyan Kaymakamı'nın "kuva-yı milliye" ile, direnişle, kurtuluş savaşıyla hiçbir ilgisi yoktur! Fakat bu olay da, tıpkı Çanakkale muharebeleri gibi, kurtuluş savaşımızın tarihine "monte" edilmiştir.
Anadolu direnişiyle Ermeni kırımı meselesi içiçe geçirilmiş, birinin sorumluları ötekinin kahramanları yapılmış, Ermeni kırımı konusu böylece "boğuntuya" getirilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin hemen açılır açılmaz ilk çıkardığı kanunlardan biri, "müttefik subaylarının Ermeni meselesini kovuşturmalarına izin verilmeyecektir" şeklindedir!
"Yorgun savaşçı" can havliyle sıçrayıp kalkmıştı. Ermeni kesmiş ve mallarına mülklerine el koymuş Anadolu "eşrafının" da onu desteklemekten başka çaresi yoktu! Memleketi kurtarmakla kırımın sorumlularını kurtarmak "eşanlamlı" olmuştu...
Bu İttihatçılar ne tür adamlar ki, bizi önce batırıyor sonra kurtarıyorlar? Hani sizi biri önce arkanızdan itip denize düşürür, sonra da atlayıp kurtarır gibi... Kızacak mısınız, teşekkür mü edeceksiniz?
"Ermeni kesenlerin kurtuluş savaşına da önayak olmaları" meselesi bana hep 12 Eylül'ü hatırlatır.
Amerikan istihbaratının direktifleri doğrultusunda, memlekette önce anarşi çıkarmak, kan dökülmesini sağlamak, işler dayanılmaz noktaya gelince de atılıp onu "kurtarmak" gibi...
Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey de önce günah keçisi, sonra milli kahraman yapılmış sıradan bir bürokrattır yalnızca.