Bizim okulda (Galatasaray Lisesi) bir forum yapılmış, sevgili kardeşim Fikri Sağlar yönetmiş, sevgili ağabeyim Atilla Dorsay ve daha başkaları da katılmışlar.
Fikri, bu forumda, "Galatasaray Lisesi özgür düşünce, ifade özgürlüğü ve eğitime önem vermiştir" demiş.
Hayır, öyle değildi. Bizim dönemde değildi, Fikri'nin dönemini bilemem.
Bizde dönemleri müdürlere göre adlandırma geleneği vardır, ben Ali Teoman döneminde girdim (1958), Muhittin Sandıkçıoğlu döneminde bitirdim (1970)...
Girdiğim Galatasaray'la çıktığım Galatasaray birbirinden apayrı iki okuldu!
İlkokulda (şimdi üniversitemizin olduğu Ortaköy binası), başımıza "yukarıki okuldan" (Beyoğlu), öğrenci kitlesinin tepkisinden zor kaçıp kurtulmuş azılı bir faşisti getirip oturttular (adını verecek değilim.) Hepimiz Yavrukurt yazıldık, beden eğitimi dersleri genellikle uygun adım yürüyüş dersleri oldu. "Köfte" lakabıyla maruf öğretmen hızını alamayıp hepimizi "kolluk kuvveti" yaptı ve hepimize ilgisiz yerlerde teneffüs nöbetleri bile tutturdu. Yıllarımız böyle geçti. "Kemalist beyin yıkamanın" en ağırına maruz kaldık, özgür düşünce yuvası Galatasaray'da... Bizi soru sormayan, tartışmayan, her dayatılanı kabullenen robotlar gibi yetiştirdiler. Bugün bile o zehirleri zihnimden silme çabası içindeyim (Rasim Ozan Kütahyalı, anladın mı bizim eski kuşağın sıkıntısını?)
Yukarıki okula geçtiğimizde, evet, kültür ve sanat ortamı vardı. Bu sefer de sol kesinlikle yasaktı. (Nâzım Hikmet okuyan bir ağabeyimizin o dönemde okuldan kovulduğunu unutmayalım.) Müthiş bir varoluşçuluk ve Sartre-Camus modası egemendi okula...
Sonra (1966 olmalı) Ali Teoman emekli oldu, başmuavin Muhittin Sandıkçıoğlu müdür, ünlü Ferruhzat Turaç da onun yerine başmuavin... Kimse korkmasın, hepimizin tanıdığı ama bilmez gibi yaptığı Ferruhzat'ı yazacak değilim. Hangi cehenneme direk olduğunu da bilemem.
Bir Galatasaray gitti, yerine başka bir Galatasaray geldi.
Etütlerde kitap okumak yasaklandı, ilim ve irfan yuvasında!
Yeni müdür anfileri kapattı, okul kütüphanesini kapattı, Sinema Kulübü'nü ve diğer birçok kulübü kapattı, hızını alamayıp kapalı spor salonlarını bile, fizik, kimya ve biyoloji laboratuarlarının kullanımını bile kısıtladı! (Ticaret Bölümü binası ünlü "Şato" da kapandı ve yıllarca kilitli kaldı, çürümeye terkedildi.)
Ortalıkta bakanlığın kimbilir hangi ensesi kalınından torpil bulup tayinini yaptırmış birtakım "karikatür tipler" hoca niyetine dolaşıyor, Galatasaray'da hademelik yapabileceği şüpheli insanlar Galatasaray'da ders veriyordu...
Bizi "kurtaran" gene Fransız hocalar olmuştur, ki onlar da "sömürge çavuşları" sayılırlardı, ama bizimkilerin yanında Sorbonne müderrisi gibi kalıyorlardı tabii.
Yeri cennet olası Tahir Alangu'yu bütün bu hoca kalabalığı içinde ayrı tutarım.
Ama sokakta görsem selam vermeyeceğim bazı herifler ve karıların elinde de okumuşluğum olmuştur maalesef...
Galatasaray'ın "Türkçe müfredatı" en dandik maarif lisesinden çok farklı olamadı. Sonuçta okunan gene Emin Oktay, gene Nihat Sami Banarlı'ydı... Biz o yıllarda başta Kemal Tahir ve Attila İlhan olmak üzere birçok Türk yazarını, Türk düşünürünü "kaçak okumalarla" ve fizikten kimyadan çakma pahasına kendi çabamızla keşfettik.
Kırk beş-elli yıldır içimde yara olan bu konuyu açmama vesile olduğu için Fikri Sağlar kardeşime teşekkür ederim. Atilla Dorsay ağabeyim ve bizden büyükler de, "kendilerinden sonra" okulun ne hale getirildiğini bilsinler.