Bundan çeyrek yüzyıl kadar önce ünlü "Taksim toplantıları" yapılırdı...
Solcu gibi görünen ama aslında "bürokrasi kuyrukçuluğundan" başka bir şey yapmayan birtakım üniversite hocaları, gazeteciler, yazarlar, bu arada kültür konularına maydanoz ama aslında "jinekolog doktor" olmaktan başka bir kimliği bulunmayan birtakım adamlar...
Düzenli olarak The Marmara (eski Intercontinental) otelinde toplanırlar, hem yemek yerler, hem de sorarsan memleket meselelerine çare ararlardı...
Bu toplantılar o kadar "havalı" bir hale gelmişti ki, aydınlar neredeyse "Taksim'e çağırılan üst tabaka" ve "Taksim'e çağırılmayan alt tabaka" olarak ikiye ayrılmışlardı...
Sonra, asıl derdin ve niyetin "Bedrettin Dalan hakkında ne yalan uydururuz da belediye seçimini Nurettin Sözen'e kazandırırız" kaygısından başka bir şey olmadığı anlaşıldı.
İsterseniz
buna, "ne yaparız da Erdal İnönü'yü Demirel'in yanına eklemleyip hükümete sokarız ve de solcu maskesi takmış uyanık köylümüze İstanbul'da arazi yağması olanakları sağlarız, yani kendimizi kullandırtırız" kaygısını da ekleyiniz!
Nitekim bu çabanın içine giren bazı kişiler daha sonra belediye tarafından çeşitli şekillerde ödüllendirildiler.
Doğurdukları çocuk yani "Sözen belediyesi" korkunç bir skandal ve fiyaskoyla sonuçlanınca da ortada toplantı moplantı kalmadı. Aydınlar bir kere daha şişmişlerdi.
Benzetmek gibi olmasın, yirmi birinci yüzyılda da "Abant toplantıları" yapılıyor.
Kabaca "liberal aydın" denilip geçilen bazı üniversite hocaları ve bazı gazeteciler katılıyorlar.
Umarım gitmişken "tereyağda alabalık" falan da yiyorlardır, kuru kuruya olmaz.
Abant toplantılarının amacı, hükümete "liberalizm" konusunda ayar vermek. Fiyakalı yaldızın altında yatan çıplak gerçek bu.
Tıpkı eskinin Taksim toplantıları gibi o kadar da prestij kazandı ki, baktık da bu sefer anayasanın değişmesini istemeyen CHP bile "sanki o da istermiş" havasını yaratabilmek için temsilci göndermiş!
Güzel. Fakat bu ayarın ne işe yaradığını da merak etmekteyiz.
Bu liberal aydınlardan bazıları şimdilerde hükümetle açık seçik, hem de pek kibar olmayan şekilde kavgaya tutuştuklarına göre...
"Acaba arkadaşlar havanda su mu dövüyorlar?" diye bir kaygı oluştu bizde.
Dileriz Abant toplantıları "topluca entellektüel mastürbasyon" düzeyinde kalmaz.
Örneğin bu sefer "adem-i merkeziyet" tartışılmış, yani Prens Sabahattin felsefesi, yani tam da "ikinci cumhuriyetçilerin" tasarısı. (Saz şairlerini atıştırıp halka da inmişler.)
Tartışılmış dediğim, hükümete açıkça "yeni anayasa böyle olsun" denilmiş.
Bakalım bütün bu Abant çabaları ne işe yarayacak, hükümete bu önerilerin kaçta kaçı geçecek, kaçta kaçı kulak arkası edilecek?
Hele şu anayasa çıksın, Abant ekibinden bir "bilanço" istemek hakkımız olacaktır. "Bugüne kadar biz iktidara şunları şunları şunları önerdik, bunları bunları bunları yaptılar, şu şu şu konularda lafımızı dinlemediler" gibilerden.
Gerçi aralarında "muhasebe profesörü" yok ama eli kalem tutan çok. Birinden biri yazıverir artık.
Belki Hüseyin Seyfullah kardeşimiz de "hükümeti eleştir ama kavga etme, zararı size dokunur" derken ne demek istediğimizi anlar o zaman.