Bilmem hatırlayacak mısınız, esip savurmaya başladığı günlerde, devrin genelkurmay başkanı İlker Başbuğ'a, "paşam, ver emeklilik dilekçeni, gel Boğaz'da rakını iç" demiştik...
Elbette aldırmadı. Koskoca paşa hazretleri, bir yazar parçasının lafıyla mı iş yapacaktı?
Şimdi savcının ve yargıcın lafıyla ne yapacağını göreceğiz.
Gene bilmem hatırlar mısınız, paşa Ankara'da bir basın toplantısı düzenlemişti. Hani şu "su borusu" dediği silahlar ve "kâğıt parçası" dediği darbe planları hakkında...
Bu basın toplantısına, arkasına koca koca generalleri dizerek çıkmıştı...
Yok, saati sormadı, paşalar da "üç" demediler, o başka bir paşa.
Fakat, bıraksalar ince uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Haymana Ovası'na atlayacak gibiydi sanki... Gözleri çakmak çakmak mıydı, bilemiyorum.
Paşa o toplantıda sivillere bazı öğütler de vermişti, gazeteci arkadaşlar aracılığıyla. "Sivil savcı şu şu şu konuları araştırsın, ama bu bu bu konuları araştırmasın" buyurmuştu.
Basın toplantısına katılan Ankara babayiğitlerinden hiçbiri ağzını açıp da "hop dedik paşam, orada dur" diyemedi.
Benim üslubumla söylemeleri gerekmezdi canım, arkadaşlar ciddi adamlar, bizim gibi serseri değiller, "paşam, bu sözlerinizle yargıyı etkilemiş ve yönlendirmiş olmuyor musunuz" diye sorabilirlerdi...
Bugün savcılıkta ifade verecek.
Savcı bu konuyu sormayacak, ben soruyorum.