Dün size sözünü ettiğim Prof. Dr. Ayhan Aktar var ya, hani azınlıklar meselesinin ve özellikle de yakın tarihimizde yer almış Varlık Vergisi gibi rezilliklerin uzmanı...
Dün anlattığım kitabında ("Yorgo Hacıdimitriyadis'in Aşkale- Erzurum Günlüğü, 1943"), başka bir konuya da değinmiş.
Türkü sunan radyo spikeri "bağlı olarak" derdi eskiden, onun gibi, Milli Şef döneminin ne mal olduğunu anlatıyor ama bağlı olarak onun Demokrat Parti dönemiyle karşılaştırmasını da yapıyor...
Böylece bendeniz de, hep yazdığım şeylerin bilim adamları tarafından da doğrulandığını gördüm.
Cem Yılmaz bir skecinde "Anadolu rock" müziğiyle dalga geçerken şöyle der: "Eskilerden örnek vereceksin... Karacaoğlan der ki... Dadaloğlu der ki... Hadi beni boşver de, Dadaloğlu demiş!"... (Boşver demiyor tabii, burada yazamayacağım başka bir şey söylüyor.)
Siz de beni boşverin de, Profesör Aktar söylüyor, onu dinleyin:
***
"(DP'nin iktidara gelmesiyle) sanki ülkemizde ciddi bir bahar temizliği süreci içine girilmiş olduğunu sanabilirsiniz. Fakat bu görüntü yanıltıcıdır.
Dünyada demokrasiye geçiş aşamalarını izleyenler, geçiş sürecinin bazı temel özelliklerini hatırlayacaklardır. Demokratikleşmenin
'olmazsa olmaz' bir boyutu, tek partili diktatörlük rejimlerinin veya askeri yönetimlerin çöküşü esnasında eski dönemin ciddi bir siyasal, ideolojik eleştiri süzgecinden ve yeniden yapılanma aşamasından geçmesidir.
Latin Amerika'daki askeri rejimlerin yıkılmasından sonra cuntacı generaller veya işkenceciler yargılanmış ve bir kısmı hapse atılmıştır. Diğer yandan, 1989'u takip eden dönemde, eski Demir Perde rejimleri çöktükten sonra, Doğu Avrupa ülkelerinde yeni Anayasa ve esas teşkilat hukukunu oluşturan yasalar (Seçim Kanunu, Siyasal Partiler Kanunu, Meclis İçtüzüğü, Basın Kanunu, Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu, Dernekler Kanunu vb.) yeniden yapılmış ve bu rejimler bir
'demokratik kuruluş' aşamasından geçmişlerdir.
Türkiye'de hem 1945'te verilen 'çok partili hayata geçiş' kararı sonrasında hem de 1950'den sonraki DP iktidarında yapılan değişiklikler MAKYAJ YENİLEMEKTEN ibarettir. Ülkemizde çok partili hayata geçiş, esas olarak dünya politikasındaki yeni kümelenmeler sonucunda çaresiz kalan Ankara'daki Kemalist seçkinlerin, kendilerini Batı demokrasilerinin yanına atabilmek ve
'Sovyet korkusuna' karşı kendilerini garantiye alabilmek için uyguladıkları bir siyasi operasyondur.
Kuruluş yıllarından itibaren
'tek partili' olarak tasarlanan ve hukuki, ideolojik ve ekonomik yapısı ona göre şekillenen yeni cumhuriyet, bir kostüm değişikliği yaparak, aslında eski yapısını sürdürmek istemiştir. CHP'nin bağrından çıkmış olan DP kadroları da ancak bu temel yapıya dokunmamak şartıyla iktidara ortak olabilmişlerdir. Eski rejimin temel yasaları aynı kalmıştır. İdeolojisi kutsanmıştır. Bütün bunlara ilaveten, tek parti döneminin zihniyet dünyası ve temel ekonomik tercihleri (komuta ekonomisi, devletçilik, KİT'ler vs.) çok partili sisteme aynen devredilmiştir.
Belki de çok partili hayata geçişin en ilginç boyutu, anlı şanlı Milli Şef İnönü'nün CHP'nin başına geçerek ana muhalefet partisi lideri olarak siyasi hayatını sürdürmesidir. Eski diktatörün yeni rejimde böyle kilit bir rol üstlendiği bir geçiş süreci, ne Latin Amerika'da ne de eski Sovyetik rejimlerden sonra kurulan yeni demokrasilerde görülebilir!"
***
Türkiye'yi azıcık daha tanımış oldunuz. Bayramınızı da şimdiden, arifeden kutlarım efendim.