Bir: Seçmen mesaj falan vermemiştir.
AKP seçimi gene çatır çatır kazanmıştır. Her türlü yorum zevzeklikten ibarettir.
2002, 2007 ve 2011'den sonra 2015 seçimini de kazanacaktır, 2019 seçimini de.
Tayyip Erdoğan da cumhurbaşkanı olacaktır, hem 2014'te, hem 2019'da. (Ya da 2012'de ve 2017'de, farketmez.)
İki: Aydın Doğan ve Zafer Mutlu'nun uşakları rezil olmuşlardır. (İsterseniz buna Demirören ile Karacan'a "devredilenleri" de katabilirsiniz.) İki gündür alttan alıyorlar, içine düştükleri sefil durumu unutturmaya çalışıyorlar, çok tırstıkları da satır aralarından seziliyor, ama ilk fırsatta başlarını kaldıracaklar, "kaldıkları yerden" devam edecekler... Can çıkmadan huy çıkmaz.
İçlerinde ilk hangi serseri "erken seçim" isteyecek ve bunu ne zaman yazacak, merak etmiyor da değilim hani...
Başka neler olacak?
Ekonomi gelişerek ilerleyecektir.
Ötesi magazindir, şu bakan gitmiş bu bakan gelmiş, meclis başkanı kim olmuş, falan. "Liderler oylarını hangi sandıkta kullandılar" magazini kadar önemsiz.
Tek sorun yeni anayasa.
Ve de Kürt meselesinin bu anayasayla çözümü.
Kürt meselesini çözen Türkiye öyle bir fişeklenir, roketlenir ki, artık onu kösteklemeye Avrupa'nın da, Avrupa'nın basınının da gücü yetmez.
Recep Tayyip Erdoğan'a her şeyden önce bu açıdan teşekkür borçluyuz: Memlekette "Atatürk devrine benzer" bir özgüven havası estirdiği için. Artık ayağımız yere sağlam bastığı için.
Artık Türk olduğumuza üzülmediğimiz için. Kompleksten kurtulduğumuz için.
Avrupa Birliği'ne artık "almazlarsa almasınlar, kafamız kızarsa biz başka bir birlik kurarız" gözüyle bakabildiğimiz için.
Yeni anayasanın "uzlaşmayla" yapılacağı söyleniyor. Başbakan da böyle diyor.
MHP'nin herhangi bir uzlaşmaya yanaşacağını kimse ummuyor. Kimse beklemiyor da.
CHP'nin buna yanaşacağını da ben sanmıyorum.
Zurnanın zırt dediği yerde takke düşecek, bütün o "yenilenmiş" falan maskesinin altından "eski bildik CHP'nin suratı" bilinen tutucu kimliğiyle ve bürokrat çıkarlarının avukatlığıyla sırıtacaktır.
Ama işi TBMM'ye paralel ikinci bir meclis kurdurarak, yani suç işleyerek ve işleterek yokuşa sürmeyi de başaramayacaklar. Kurucu meclis falan kurulmayacaktır, kurulamaz. Her şey TBMM'de başlar ve orada biter.
Belirleyici olan şudur: Asıl acaba BDP uzlaşmaya yanaşacak mı?
Yani Kürt Partisi, huysuzlanmayı sürdürecek mi, yoksa "tepkileri göğüslemek için adı konulmayacak" bir federasyonla yetinecek mi?
Hak mı istiyorlar, bağımsızlık mı, karar vermek zorundadırlar. İç savaşı sürdürmeyi tercih ederlerse tarihi bir hata yapmış olurlar ve bunun vebali altında kalırlar.
Yani: Biz Türkler'den bu kadar Kürt kardeşim, üst tarafını sen düşün!
Gene de bir cumhuriyet bitiyor, başka bir cumhuriyet başlıyor. Numarası önemli değil.
Türkiye, azıcık gecikmeli de olsa, yirmi birinci yüzyıla giriyor.
Ya da isterseniz 1923 cumhuriyetine, "asıl cumhuriyete" geri dönülüyor diyebilirsiniz.
Merak ettiğim bir konu daha kaldı efendim: Acaba Türk faşistleri, zurnanın zırt dediği yer gelince, son bir hamleyle, isterseniz "can havliyle" diyelim, umutsuz bir serseriliğe kalkışır, darbe yapmaya kalkarlar mı? Başaramayınca da hepten yokolur giderler mi?
Önümüzdeki ayların gündeminin ana hatları bunlardır, ayrıntılara nasıl olsa döne döne geliriz.