Genelkurmay, "Atatürkçü düşünce sistemine" aykırı düşüncelere kızıyormuş. Vallahi bunun "derneğini" duymuştuk ama "sistemini" duymamıştık...
Yani Kant sistemi, Hegel sistemi gibi bir bütün ha?
Yoktur öyle bir şey!
Atatürkçülük, "gevşek çizgili" bir dünya görüşüdür. Bir ideoloji değildir. Bir felsefe, hiç değildir. Onu, otuzlu yılların Türk faşistleri bir ideoloji haline getirmek istemişler (Kemalizm), beyinleri de bununla yıkamışlardır.
Atatürkçülük, en kaba tanımıyla "çağdaş yaşam tarzına ulaşmaya çalışmak" demektir.
Geçen asırda, otuzlu yılların dünyasında, şapka da bunu içindedir, alfabe de, takvim de, şu da bu da.
"Otuzlu yılların dünyasında" dedim, çünkü günümüzde çağdaş yaşam deyince kılık kıyafet de anlaşılmıyor, alfabe de.
Örneğin günümüzde sakal modası var. Atatürk ve arkadaşları asker oldukları için, o dönemde "sinekkaydı tıraş" makbul sayılmıştı! (Dönem dönem darbe yapan faşistler uzun saçtan ve sakaldan hep nefret etmişlerdir.)
Günümüzde şapka giyene "egzantrik" denebilir ancak. (1926 yılında Ankara'da "şapka giyelim ama üstüne ayyıldız koyalım" diyebilen dangalaklar da vardı.)
Öte yandan Rus, Japon ve son olarak da Çin kalkınması, alfabenin bu işle uzaktan yakından hiçbir ilgisinin olmadığını gösterdi (hepten ahmak olmayana tabii.)
Atatürkçülük, bilimin önderliğinde bir uygarlık değiştirme, Batı uygarlığına eklemlenme girişimidir. O kadar.
Bunu icat eden de Atatürk değildir, ille bir fikir babası arayacaksanız 1839 yılına ve Mustafa Reşit Paşa'ya kadar gideceksiniz.
Atatürk, yüz yıllık bu çabayı "radikalize" etmiştir, o kadar.
Fakat şunu da unutmayalım: Atatürkçülük, bir anlamda da tek adam ve tek parti idaresi demektir. "Vesayet" demektir. "Bürokrasinin otoriter yönetimi" demektir.
Çünkü efendim, o dönemde faşizm de, komünizm de "muasır medeniyet seviyesinin" kutuplarından ikisiydi! Liberal demokrasi, hele 1929 kriziyle iyice çuvallamış ve gözden düşmüştü...
Bizde faşizme ya da komünizme yönelmek için bunları destekleyecek sınıflar yoktu, bir dikta ancak "memur diktası" olabilirdi, nitekim de öyle yaptılar.
Atatürkçülük bir "düşünce sistemi" olsaydı donup kalır ve zaman içinde çöker giderdi. (Faşizm çok kanlı bir savaşla ezildi, komünizm de kendi kendine eridi bitti.)
Atatürkçülük bir düşünce sistemi olsaydı, Türkiye çok partili rejime geri dönemezdi. (Geçemezdi demedim, geri dönemezdi dedim.)
Zaman içinde sık sık fikir değiştiren sistem olmaz. Günümüzde bazı özelliklerinin uygulanabilir, bazı özelliklerinin uygulanamaz olması bile, bunun bir "sistem" olmadığını göstermeye yeterlidir.
"Beni kalıplaştırmayın" diyen kişi sistem kurmaz.
Ama, onu "isteyenin istediği yana çekmesini" de daha başından kabul ediyor demektir!
İşte onun için bu ülkede en hayvan faşist de sorarsan Atatürkçü'dür, en kabız sosyalist de. Hatta, bağımsızlık isteyen Kürt bile!
Bilen bilmeyen, Atatürkçü "düşünce sistemi" diye ileri geri sallamasın. Sonra birileri çıkarlar, "İstanbul'da esir olarak bulunan padişahı kurtarmayı" da dahil ediverirler o sistemin içine, şaşar kalırsınız.
En az Atatürk kadar esnek olacaksınız, yani kafanıza göre sistem yumurtlamayacaksınız.
Sonra kaybeden siz olursunuz ha, bizden söylemesi.
Efendim? Kaybetmek dedim de aklınıza geldi, seçim sonuçları mı?
Çarşamba günü görüşeceğiz gereken kişilerle! Hele ortalık bir mayna olsun...