Yavuz Donat ağabey, "bir Cemal Madanoğlu vardı" demiş, sonra da "adaylık koyan darbecilerle" tatlı tatlı ve kibar kibar dalgasını geçmiş.
Sahi ya, bir Cemal Madanoğlu vardı... Bir Doğan Avcıoğlu olduğu gibi... (Bir de Faruk Gürler vardı, denk düştüğünde onun da bayramlık hatırını sorarız.)
Madanoğlu, umarsız bir Menderes düşmanı, 27 Mayıs cuntasının önde gelen isimlerinden... Cuntanın "sol olduğu varsayılan" kanadından. Sonradan Cemal Gürsel'le takıştılar, tıpkı cuntanın sağ kanadı gibi (Türkeş ve arkadaşları) o da bıraktı çekildi. Sağ kanat üyeleri gibi birtakım askeri ataşeliklere atanarak "yürütülmedi", kendisi ayrıldı.
1965 seçimlerinde bağımsız adaylığını koydu, havasını aldı. (Ben genel seçim diye hatırlıyordum, Yavuz Donat daha iyi bilir, belediye seçimiymiş.)
Havasını ya da boyunun ölçüsünü...
"Bu millet adam olmaz" diye düşünmüş olmalı ki, "9 Mart cuntası" faaliyetlerine karıştı. Bunlar, İlhan Selçuk, Doğan Avcıoğlu, Celil Gürkan falan, "asker-sivil ittifakına" dayalı ve sol olduğu sanılan ama aynı zamanda "Atatürkçü" bir dikta kuracaklardı.
Bazı Arap ülkelerinin Baas Partisi gibi.
Çünkü, Avcıoğlu'nun deyimiyle "Kemalist tezin temele indirilmesi gerekiyordu", ne demekse bu? (Hasan Cemal bilir.)
Yargılandı, ucundan sıyırdı. Başarılı 12 Mart cuntası, başarısız 9 Mart cuntasını yargıladı ama sonuna kadar gidemedi. Çünkü dava ilerleseydi, 12 Mart cuntasının üyesi Muhsin Batur'un üç gün öncesine kadar aslında öbür cuntanın üyesi olduğu ortaya çıkacak, skandal patlak verecekti.
Muhsin Batur sonradan CHP'ye girmek istedi, eh, bürokrat partisi ya... Kovaladılar. CHP o zamanlar daha tutarlı kişilerin elindeydi!
Faruk Gürler cumhurbaşkanı olmak istedi, seçmediler, yüreğine indi.
Bir de Faik Türün vardı tabii... 12 Mart faşizminin İstanbul komutanı.
Birinci Ordu Komutanı, kırk yıl önce Selimiye'nin ağası. Hani canım, on yıl sonrasının aynı göreve gelen Haydar Saltık'ı gibi.
İstanbul'un anasını ağlattı, sonra günün birinde İstanbul belediye başkanlığına adaylığını koydu.
O da havasını aldı, ya da boyunun ölçüsünü...
Demek ki göbeğini kaşıyan ayılar, bu tür adamların sandıkları kadar ayı değillerdi. (Ya da halk cahildi, kime oy vereceğini bilmiyor, gidip gidip oyunu sivil adaylara veriyordu, meşrebinize göre yorumlayınız.)
O zamanlar Cumhuriyet gazetesinde Nihat Behram'ın Faik Türün'e yönelik "İstanbul Seni Seçmeyecek" başlıklı bir manzumesini hatırlarım. Cumhuriyet de daha tutarlıymış.
Sonra gitti, Manisa'dan milletvekili oldu. Manisalılar Türün'ün sopasının tadını tatmış değillerdi.
Hangi partiden mi? Şimdi "kampanyaya çıksam sesim Hint'ten Çin'den duyulur" diye kendini kandırmaktan zevk alan Demirel'in partisinden.
Sonra, günün birinde, o gazetenin ağası İlhan Selçuk, AKP'yi kapattırabilmek ve hükümeti böylece devirebilmek uğruna, Faik Türün'ü affettiğini açıkladı!
Bütün bunları niçin mi anlattım?
"Girizgah" olsun diye. Aslında bir tek cümle yazacaktım:
Ben şimdi asıl, bağımsız adaylıklarını koyan bazı Ergenekon sanıklarının "kaçın kaçını alacaklarını" merak ediyorum! Emekli paşa olmaları da şart değildir.