Magazin saçmalıklarını pek izlemediğim için farkında değildim: Kılıçdaroğlu savaşları birbirine karıştırmış, Atatürk'ün "geldikleri gibi giderler" şeklindeki ünlü vecizesini Haydarpaşa İskelesi'nden almış, Çanakkale'ye taşımış. (Yok yok, bir gazete öyle yansıtmış.)
Atatürk'ün bu sözü, Suriye cephesinden gelip, trenden inip, Beşiktaş'a, Zübeyde Hanım'ın Akaretler'deki evine gitmek üzere tuttuğu, bavullarını yüklediği motorda söylediği bilinir, İstanbul'a karşı demirlemiş müttefik zırhlılarına bakıp...
Hayrettin İskelesi'ne gidecek, oradan da eşyasını hamala verip yokuş yukarı çıkacaktır... (Son yıllarda yapılan kötü "dönem filmlerinden" birinde bu sahne vardı. Fakat o müsamerede Atatürk'ü oynayan çocuk, yüzü Levent Kırca'nın taklit tipleri gibi boyalı olduğundan, oynayamıyor, kütük gibi hiç kıpırdamadan dümdüz ve kaskatı önüne bakıyordu.)
Kemal Bey 1918 yılında geçen olayı almış 1915'e götürmüş.
İlk bakışta böyle sandık... Meğerse saçmalayan Kemal Bey değil, laf ola söylenmiş çarçur sözleri Kılıçdaroğlu'nun reklamını yapmak amacıyla çok matah bir demeçmiş gibi yazan, üstelik yanlış yazan gazetenin cahil muhabiri ve düzeltmeyen cahil yazı işleriymiş!
Fakat Kemal Bey de saçmalık yarışında kendi üzerine düşeni hiç ihmal etmemiş tabii: AKP de "düşman zırhlısı" gibi gidecekmiş. Bunu da espri sayıyorlar. (AKP seçmeni de Yunan askeri herhalde.)
Az satışlı muhalif gazetenin yarattığı "anakronizm" (konuya dikkat çeken şişkoluk arkadaşım Emre Aköz'ün güzel buluşuyla "zamanbozanlık") bunların almış oldukları "cumhuriyet eğitimine" uygundur.
Cumhuriyet eğitimi bir "beyin yıkama ve tornadan çıkarma" işlemidir.
Resmi tarih, birkaç kuşağa, Çanakkale muharebelerini (içinde Atatürk geçtiği için) sanki Kurtuluş Savaşı'nın "bir parçasıymış gibi" öğretmiştir.
Oysa arada beş yıl vardır.
Çanakkale dünya savaşından koparılıp alınmış, Sakarya ve Dumlupınar'a "monte edilmiştir"...
Gene aynı resmi tarih, Atatürk'ü Çanakkale'de "tek ve en yüksek rütbeli komutan" gibi göstermek istemiş ve bunda başarılı da olmuştur.
Beyinler yıkandığı için de, bu konularda en küçük bir düzeltme hemen tepki görmektedir. Bu ülkede, Çanakkale'de çarpışmaların başlangıcında Atatürk'ün "albay" rütbesinde olduğunu hatırlatana küfür edilir.
Ve de hemen "Atatürk düşmanlığıyla" suçlanır.
Bu suçlamaların dangalaklıktan mı yoksa namussuzluktan mı kaynaklandığına tam olarak karar veremedim.
Hadi, hepi topu üç beş kadını beğenmemiş olmamızı bütün kadınlığa teşmil edip bize "kadın düşmanı" demeleri, kimilerinde bunalımdan (bastıbacaklığın ve şekilsizliğin getirdiği bunalımdan), kimilerinde okunmamanın, tanınmamanın getirdiği hasetten kaynaklanıyor da... Feminizm kılıfı geçirilmiş aşağılık kompleksi, sosyalizm kılıfı uydurulmuş kin ve nefret...
Peki tarihi gerçeklerden rahatsız olmak, düz cahillikten mi kaynaklanıyor düpedüz faşistlikten mi?
Bu ülkede birçok insan hem bilmiyor, hem bilmediğini bilmiyor, hem öğrenmek istemiyor, hem de öğretene küfür ediyor.
Cumhuriyet eğitimi, tarihi kendi istediği gibi eğip bükmüş, hoşuna gitmeyen kısımları yok saymıştır.
Örneğin, hiçbir öğretim düzeyinde, ne ilkokulda, ne lisede, ne de üniversitenin o en önemsiz ve zorunlu dersi "devrim tarihi" dersinde, ne Süveyş Kanalı seferleri öğretilir bu ülkenin gençliğine, ne Irak cephesi, ne Galiçya, ne de Kafkasya operasyonları...
Çünkü oralarda Atatürk görevli değildi!