Eski solcular tanırlar, gençliğimizde eski hızlılardan "Diyalektik Zühtü" diye bir arkadaş vardı da oradan aklıma geldi, isim ve sıfat benzerliği....
Diyalektik, bir "çelişkiler felsefesidir"... Buna göre herşey kendi zıddını da içerir, zıtların birliği içinde bir "tezin" onun "antiteziyle" çatışmasından da daha üst düzeyde bir "sentez" doğar.
Eski solcular gayet iyi bilirler bu felsefeyi, yumurtacı çocuklar duymamışlardır bile.
Bazı kişiler de bu felsefeyi öylesine özümsemişler ki, "şahıslarında mündemiç" kılmışlar. Adama bakıyorsun, bir çelişkiler kumkuması... Kolpaçino filmindeki "yürüyen cinsellik" tipi gibi, yürüyen diyalektik!
Çok değerli bir eski solcu var, ilgiyle izliyorum serüvenini. Kendisi besteci, çalgıcı, şarkıcı, romancı, köşe yazarı, sinema yönetmeni, belediye reisi adayı, eski CHP milletvekili. Hem sosyalist, hem sosyaldemokrat, hem Marksist, hem Kemalist, renkli bir adam. Gerçek anlamıyla büyük bir adam. Sağlıklı. "Megalomani" illetinin uzağından bile geçmişliği yok.
Yazılarında sık sık "1950 yılında karşıdevrimcilerin iktidara geldiğini ve karşıdevrimin başladığını" ileri sürer.
Eh, CHP'lidir ya, böyle demesi doğaldır. (Ama aynı zamanda 27 Mayıs darbesine de, Menderes'in asılmasına da karşıdır tabii, çünkü günün modası bunu gerektirir.)
Fakat bu CHP'li vatandaş, aynı zamanda Sabahattin Ali'nin öldürülmesini de lanetliyor... (Cinayeti bir MAH ajanının işlediğini herhalde reddetmeyecek, Türk basınında birçok hamşonun neyin ne olduğunu bile bile durup durup sorduğu "Mumcu, Üçok, İpekçi, Emeç, Kışlalı cinayetlerini kim işledi?" benzeri ahmak bir soru da sormayacaktır. Akıllı adamdır.)
Sabahattin Ali cinayetine çok haklı olarak o kadar öfke duyuyor ki, sık sık onun "değerli, eğitilmiş, bilgi dolu kafasını ezerek parçalayan Ankara rejimine" değiniyor! Dün gene yazmış.
Allah Allah... Benim aklım bu kadar diyalektiğe basmıyor.
Sabahattin Ali 1948 yılında öldürüldü.
O tarihte Ankara'da nasıl bir rejim vardı?
Milletvekilliğini de yapmış olduğu partisinin eski genel başkanı İsmet İnönü o sırada cumhurbaşkanı değil miydi?
"Devrim rejimi" değil miydi yahu hüküm süren? Ezan Türkçe okunmuyor muydu, Köy Enstitüleri açık değiller miydi? muhalefette kim vardı 1948 yılında?
Karşıdevrimci Bayar ile karşıdevrimci Menderes.
Daha önce, Nazım Hikmet ile Kemal Tahir içeri tıkıldıklarında Ankara'da nasıl bir rejim vardı acaba?
1925 yılında Takrir-i Sükûn Kanunu'yla her renkten muhalefet susturulduğunda hangi rejim vardı, 1945 yılında demokrasiye döner gibi yapılıp daha bir yıl geçmeden sosyalist partiler kapatıldığında hangi rejim vardı?
Bu ne yaman çelişki anne?
Ama sen sakın bana cevap verme...
Çünkü ben, ona buna saldıran bir "gladyatörüm"... Büyük bir adam değilim, alt tarafı bir gazeteci parçasıyım. Sen bizlerle muhatap olmazsın.
Tamam tamam, biz öleceğiz, sen kalacaksın, tamam yahu... Kabul...
Ama bizim sorunumuz kişilerle değil, biz sahteciliğe karşıyız. Hokkabazlıkla ayakta kalacağımıza da hemen yarın onurumuzla yokolalım.