Bu İspanyolca deyimi pek severim, "yeter artık" demek ama siz "yetti be" diye de tercüme edebilirsiniz.
Yok efendim, CHP kurultayına umut bağlayan basın amigolarının koyup kaldırdıkları temcit pilavından sözetmiyorum, onların en kabadayısı bile 2011 seçimlerinden iş çıkmayacağını gördü de şimdiden "2015'e inşallah" edebiyatına başladı... (İleride "2019 seçimlerinden umutluyuz", "2023'te bu iş tamam", "2027 garanti" falan da yazacaklar.)
Kabak tadı veren, "Amerikan Kongresi'nin Ermeni tasarısı" muhabbeti.
Gerçekten de yetti artık.
Efendim Amerikan Kongresi'nin Temsilciler Meclisi'nde "Türk düşmanı" başkan Nancy Pelosi koltuğunu "Türk dostu" John Boehner'e bırakmış ama şimdi Bayan Pelosi şu ünlü "Ermeni soykırımı karar tasarısını" genel kurul gündemine geri getiriyormuş...
Bu yüzden "Ankara karışmış"... Vah vah vah... Ankara "alarma" geçmiş... Vay be...
Küçük yer kolay karışıyor galiba.
Ankara mangalında ancak Dışişleri Bakanlığı'nın birkaç odasına ve birkaç gazetenin "İstanbul'a vakitlice gündem geçme zoruyla" yapılan sabah toplantılarına düşen bu ateş, bizim buralarda kimseyi yakmıyor...
Bizi Münir Özkul ile Lefter Küçükandonyadis'in sağlık durumları daha çok ilgilendiriyor.
Ve de bu Ermeni tasarısı, "Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin beş yüz bilmem kaç sayılı kararı uyarınca İsrail işgali altında bulunan Filistin toprakları..." diye başlayan bitmez tükenmez haberlere döndü. Sıktı. Baydı. Kabak tadı verdi.
Bu pilavın kazanı birkaç güne kadar kaldırılır, nisan ayında yeniden konur.
İşte malum terane, Obama yönetimi gene girişimlere başlamış, tasarıyı reddettirmek için... Türk lobisi yoğun çaba gösteriyormuş... Falan filan.
Yapacak başka işiniz yoksa alın bir adet az satan gazete, ayrıntılarını inceleyin. Vaktiniz kısıtlıysa ben size işin özünü anlatayım:
Ermeni halkına "kırım" yapıldığını bilmeyen ve kabul etmeyen Türk kalmadı. En azgın Türk faşisti bile bunu reddedemiyor, "ama onlar da yaptılar" diye laf kıvırtıyor. Bunun bir kırım olduğunu kabul etmek suç değil ama "soykırım" olduğunu söylemek suç.
Kelime oyunlarını hukukçulara bırakırsak, durum açık ve de seçik. Halkın görüşü bu. Peki devletin görüşü?
Devlet de kabul etti, hatta ölü sayısında "üç yüz bine kadar" da çıktı! (Merhum büyükelçi Kamuran Gürün, yani devletin memuru, konuyla ilgili bir kitabında bu rakamı telaffuz etmişti.)
Devletin asıl derdi "soykırımı kabul" falan değil. Çünkü "cumhuriyet yapmadı, imparatorluk yöneticileri yaptılar" deyip sıyırmak kolay.
Devletin derdi "toprak" falan da değil. Ermenistan'ın bizden toprak isteyip alabileceği fikrine kargalar bile gülmezler.
Devletin derdi, para.
Bir kere o yola girilirse, milyarlarca dolar tutarında tazminat talepleri de gündeme gelecek. (Ermeniler'in torunları şimdilik sigorta şirketlerini dava etmekle yetinebiliyorlar.)
Ermeniler "para istemeyeceklerine dair garanti verseler" ya da verebilseler, vallahi bu devlet "soykırım kompleksinden" de çabuk kurtulacak!
Hem de "İttihatçılar yaptı" deyip suçu bürokrasinin ve mirasçılarının üstüne yıkmak, bu iktidarın işine bile gelir!
Ama işte mesele parada düğümleniyor, çünkü kırımın yanısıra, 1915 yılında Türk eşrafın el koyduğu, yağmaladığı ya da devletleştirilip onlara dağıtılmış mal mülk ve arazi de inanılmaz boyutlardadır.
Kurtuluş savaşımızda, Anadolu eşrafı bürokrasiyle babasının hayrına mı ittifak yapmıştı sanıyorsunuz? Yunan ordusu bizi yenebilseydi, Marmara ve Ege bölgemizi almakla kalmayacak, İç Anadolu, doğu ve güneydoğuda Ermeni malları meselesini de gündeme getirecekti!