Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

10 Teşrinisâni

Bulursanız eski gazeteleri karıştırmayı sever misiniz, onların sararmış ve pıyrım pıyrım sayfalarını?
Atatürk'ün ölüm haberini "sıcağı sıcağına" izlemek, yorumları ve tabii ağıtları görmek için sahaflara gidip hiç boşuna 10 Kasım tarihli (daha doğrusu 11 Kasım tarihli, ertesi günkü) gazeteleri aramayınız.
Öyle bir tarih yoktur.
Bulursanız, o günün "10 Teşrinisâni" olduğunu göreceksiniz.
Atatürk'ü 10 Kasım'da değil, 10 Teşrinisâni'de kaybettik.
Kimi gazetelerde bu tarihin "10 İkinciteşrin" şeklinde atıldığını da göreceksiniz, bu şekilde "sadeleştirmeye" çalışıyorlardı... "Kasım" ismi, taa 1945 yılında icat edilmiştir!
Atatürk'ün ölümünden yedi yıl sonra.
Bizim "Ekim" diye bildiğimiz aya o tarihe kadar "Teşrin-i evvel", Kasım'a "Teşrin-i sâni", Aralık'a "Kânun-u evvel", Ocak ayına da "Kânun-u sâni" denirdi.
Birtakım "Türkçeleştirme" girişimleri yok değildi, bu aylara "ilk" ya da "birinci", "son" ya da "ikinci" ekleri uygun görülmüş, ayların isimleri "İlkteşrin", "Sonkânun" gibi şeylere dönüşmüştü.
Ama bu gene de yeterli bulunmamıştı. "Radikal" bir değişikliğe gidildi.
"Ay devrimi" tuttu, tıpkı Latin alfabesi gibi. Bugün en yaşlı vatandaşımız bile eski isimleri kullanmaz, hatırlatılmadıkça da hatırlamaz.
Fakat niçin bu kadar beklenildi acaba?
Ekinlerin ekildiği aya Ekim (sahi ekinler ekimde mi ekilir?), ocakların yandığı aya Ocak dediler (sanki yılbaşına kadar herkes denize giriyordu), arada kalan aya da hiçbir isim uyduramadıkları için Aralık deyip çıktılar. (Kasım mis gibi Arapça kökenlidir oysa.) Aslında bütün ayların isimlerini değiştirmeyi düşündüler.
Buldukları isimleri de size sıralayayım:
"Ocak, Gücük, Yelin, Açaray, Gülay, Bozaran, Biçim, Derim, Verim, Ekim, Kasım, Aralık!"
Dördü kabul gördü, ötekiler tutmadı. "Osmanlıca kokan" isimleri değiştirdiler, putperest tanrılarının adlarını taşıyan Mart ve Temmuz aylarına, bir Roma İmparatoru'nun adını taşıyan Ağustos ayına dokunmadılar.
Tuhaftır, haftanın günlerinin Farsça sayı saymaya dayalı isimlerine de ilişmediler (cihar, penç, cihar-ı şenbe, penc-ü şenbe, çarşamba, perşembe.) Aslında pek devrimci bir yaklaşımdı bu, Fransız Devrimi'nde kabul edilen "cumhuriyet takviminin" Fructidor, Thermidor, Germinal, Prairial, Ventose, Pluviose ayları falan gibi...
Neyse ki "milat" olarak 1923 yılını düşünmediler, Fransız cumhuriyetçilerinin 1792'yi sıfır yılı almaları gibi. O kadarına cesaret edemediler.
Fakat bu devrim niçin daha önce değil de taa 1945 yılında?
Niçin Atatürk kalkışmamış böyle bir işe de İnönü kalkışmış?
1932 yılında meclisi kamutay, mebusu saylav yapmayı bilenler, niçin aylara ancak 1945'te el atabilmişler? (Ayrıca, "gerici ve karşıdevrimci Demokrat Parti" iktidara geldiğinde Arapça ezana dönmüş ama eski ay isimlerine niçin geri dönmemiş?)
İsterseniz soruyu daha "kapsamlı ve temelli" soralım:
Devrimler niçin bölük pörçük ve zamana yayılarak yapılmıştır?
Niçin alfabe için beş yıl, soyadı için on bir yıl beklenmiştir?
Karşı çıkacak bir odak, bir güç, bir muhalefet mi bırakılmıştı ortada? Neden çekiniliyordu?
"Alıştıra alıştıra" mı yapılıyordu?
Öyleyse yazı devrimi için neden üç ay gibi çok çok kısa bir geçiş süresi verildi?
Yoksa ortada somut ve belirgin bir "plan ve program" yoktu da, devrimler keyfe keder ve "akla geldikçe" mi yapılıyordu?
Yoksa çok partili sistem için yirmi yıl beklendiği iddiası da bir yanılgı mı? Bazı ahmak yalancıların ileri sürdükleri gibi "çok partili düzene geçmek için otuzlu yıllarda bütün hazırlıklar yapılmış" falan değildi de, şartlar mı zorladı?
Savaşı Almanya kazansaydı Milli Şef İnönü çok partili sisteme geçmek zorunda kalacak mıydı, ister ocak ayında ister gücük ayında?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA