Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

Cin Ayşe

Kahraman Türk kızı Zeynep, Starbucks'a çay içmeye gitmiş. Buradakilerden birine değil, olay New York'ta geçiyor. Zeynep de orada yaşıyor.
Kaç yıldır yaşıyor bilemem ama Amerika'yı iyi tanımış, iyi çözmüş.
İçerken içerken, çay üstüne dökülmüş.
Zeynep de hemen tazminat davası açmış. "Gereğinden çok daha sıcak çay sattıkları" için... Hemen koşmuş, "ikinci derecede yanık tedavisi" raporu almış, mahkemeye dayamış. "Bardağın da güvensiz olduğunu" söylüyor. Zeynep, olaydan sonra "fiziksel ve ruhsal anlamda büyük bir acı hissettiğini" ileri sürüyor.
Akıllı Zeynep...
Kaç milyon dolar kazanır bilemem ama, bundan on altı sene evvel McDonald's'da üstüne kahve döken bir kişi tam 2 milyon 860 bin dolar almış! Bakalım Zeynep hanım kızımızın canının tadı kaç milyon dolarlık çıkacak? Bakalım Amerikan hukukunda "sakarlık" unsuru sanık lehine hafifletici neden sayılıyor mu? Savunmayı "şabalaklık" üzerine kurarak beraat etmek mümkün mü?
Geçen gün kan tahlili için bir polikliniğe gittim, hemşire hanım kol damarıma sertçe girdi çıktı, kolum gömgök morardı, üç gün geçmedi. "Fiziksel ve ruhsal zarar ziyan" ayağından para koparmayı akıl edemedim, ona yanarım.
Ama bizde böyle bir gerekçeyle mahkemeye gideni önce hâkim sopalar...
Sayın Sami Selçuk ne düşünür bilemem ama, Amerika'da yoğun bir "hukuk fetişizmi" vardır.
Bu hukuk fetişizmi, "çocuk ruhlu" bir toplumda kara mizah boyutlarına hemen ulaşıverir.
Orada, kedisini yıkayıp mikrodalga fırına tıkan ve zavallı hayvancık ölünce de "kullanma kılavuzunda 'kedi kurutmada kullanılmaz' yazmadığı için" dava açıp üretici firmadan milyonlarca dolar götüren kocakarılar da vardır...
Kaldırımda yürürken düşüp ayağını kırınca milyonlarca dolar kazanan da...
Akciğer kanserinden ölmeden önce "sigaranın kanser yaptığını bana söylememişlerdi" gerekçesiyle üretici firmadan kaptığı milyonlarca doları çoluğuna çocuğuna miras bırakanlar da görülmüştür.
Bizde durum nasıl?
Bizde de, özellikle son yirmi yılda, azıcık da merhum Turgut Özal'ın benzer davalarından ilham alarak, tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinin yanısıra bir "tazminat sektörü" oluştu.
Hedef tahtasında da gazeteciler ve gazete haberleri ya da yazıları.
Birçok kişi, elinde kırmızı tükenmez, sabah gazete tomarını önüne çekip başlıyor sayfa çevirmeye ve de mim koymaya...
Bir şey yakaladığını aklı kesince de gelsin tazminat davası.
Tabii onları "provoke" eden çakal avukatlar da var, "uğra notere, çıkart bir vekaletname, gerisine karışma, ne koparırsak yarı yarıya kırışırız"...
Elli-altmış bin liradan kapı açılıyor, sonunda yargıç, bir hanımın iffetinin alt tarafı beş bin lira, bir beyin şerefinin hepi topu on bin lira ettiğine karar verebiliyor... Evet, tazminat sektörünün bir de "rayici" var, bir zamanlar üç bin liraydı, beş bine çıktı, şimdilerde on-on beş bin dolaylarında... Daha fazlasını pek koparamıyorlar. Zaten talep de "biz miktarı zengin tutalım da hâkim kaça indirirse" mantığıyla şekilleniyor.
Gazetecinin umurunda değil, çünkü mahkûm olsa bile özgürlüğünü kısıtlayacak "yüz kızartıcı" bir suç değil işlediği varsayılan suç, ve de parayı nasıl olsa gazete ödüyor!
Bunu da gazeteciyle kırışmaya ve tazminatın bir kısmını onun maaşından kesmeye kalkan uyanık patronlar da görüldü.
Bununla da başa çıkamayınca gazeteciye kapıyı gösteren patronlar da!
Neyse ki burası Amerika değil...
"Engin Ardıç'ın yazısını okuyordum, birden başıma bir ağrı girdi, bir İttihatçı ve Kemalist sıfatıyla fiziksel ve ruhsal anlamda rahatsız oldum, para isterim" diyecek az serseri mi çıkardı sanıyorsunuz?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA