Gene ceza kesilmiş... Daha önce Bihter'le Behlül'ün uzun uzun öpüşmesine ceza veren RTÜK, bu sefer de tutmuş, Bihter'in Adnan Bey'i Behlül'le aldatmasına "ilke olarak" bozulmuş...
İyi olmuş. Çek sevindim.
Hem RTÜK denilen kurumun ne olduğunu göstermesi açısından, hem de "paragöz dizicilerin" canını yaktığı için!
Doksanlı yılların ortalarında, "bu şekliyle bir RTÜK" kurulmaması için mücadele ettim, televizyon ekranından günlerce, haftalarca yırtındım. ("Akşamlarca" diyecektim ama tuhaf olacak.)
Şimdi sırf hükümete uyuzluk etmek için RTÜK'e "çakan" cici beylerden hiçbiri beni desteklemedi.
Çünkü asıl amaç o dönemin Star televizyonunun ve bu arada bendenizin de susturulmasıydı, bu da sözünü ettiğim Babıali beylerinin çok işine geliyordu...
Hatta, dünya durdukça Hürriyet'te kalabalık ettiği köşede durası Oktay Ekşi Beyefendi Hazretleri, hiç utanmadan "gazete sansür edilemez ama televizyon edilebilir" buyurmuşlardı...
Bir "televizyon bürokrasisi" oluşturulacaksa bile bunun politikacılara bırakılmaması, bu kurumun bilim adamlarından, örneğin sosyal psikologlardan, pedagoglardan, hukukçulardan, iletişim uzmanlarından ve elektronik mühendislerinden oluşması için çok konuştum, sözümü dinletemedim.
RTÜK, Mesut Yılmaz Bey'in gayretiyle bizi baltalamak için kuruldu, bizden nefret eden "o dönemin SHP'si" de buna destek verdi ve -oh olsun- ilk kazığı da o yedi...
Kurumdan dışlandı.
Şimdi hiçkimse hiç boşuna ağlamasın.
Bu şekliyle RTÜK daha çok canlar yakacak, cezaları yağmur gibi yağdıracaktır.
Canı yananların başında "varoş dizicilerinin" gelmesi de fena değildir laf aramızda!
Toplumun en diplerine seslenen, sinema sanatının kötü de değil, "kötü ötesi" örneklerini sergileyen, bu sefillik düzeyi birçok magazinci arkadaşımız tarafından da sırf okuyucu gıdıklamak ve müşteriye şirin görünmek için hararetle desteklenen bu diziler, Türkiye'nin başbelasıdır. Bunları "Araplar'a satıyoruz" diye övünmek, kaliteyi göstermez, Ortadoğu ticaretinin başarısını gösterir yalnızca. İngilizler'e satabiliyor musunuz?
Kötü senaryo, kötü yönetim, kötü oyun, kötü dekor, kötü kostüm... Bu arada da en ağır çalışma koşullarında acımasızca sömürülen sanatçılar ve set işçileri... Ve de lüpletilen büyük paralar... Türkiye'de dizi bu demektir.
Dünyanın her ülkesinde o ülkenin edebiyat klasiklerinden diziler yapılır, ama hiçbirinde, bizde olduğu gibi eserin içine edilmez.
Uçağa binen, cep telefonuyla konuşan ve Lizzie Bennett'le de kamera önünde çılgınlar gibi sevişen bir Mr. Darcy düşünebilir misiniz? Bizde Behlül hepsini yapıyor maşallah.
Peki, Emma Bovary kocası Doktor Charles'ı önce Rodolphe, sonra Leon adında bir çocukla aldattığı için bunun dizisine ceza kesen bir "Fransız RTÜK'ü" akla gelebilir mi?
Madame Bovary romanı ahlaka aykırı bulunmuş ve yargılanmıştı ama ne zaman, biliyor musunuz? 1857 yılında! Bizde Abdülmecid devri...
Üstelik beraat etmişti!
Fransa'nın 1857 yılında bulunduğu düzeyin bile gerisinde tepişeceksiniz ve Avrupa Birliği'ne girmek isteyeceksiniz. Size gülerler. (Gülüyorlar zaten.) Oh olsun dedim ama içim de cız etti.
Yazık. Sanatçıya da yazık, seyirciye de yazık, ülkeye de yazık.