Kusura bakmayın, tadınızı kaçıracağım: Bihter sonunda intihar edecek! Oh olsun, kitapçıda "Aşk-ı Memnu" romanını görünce, "aa bak ayol, kitabını da yazmışlar, ne çabuk çıktı kııız" diye şaşıran şabalaklara... Bittiniz kızım siz, bittiniz!
Halit Ziya'nın "ilk Türk romanı" olarak nitelenen "Aşk-ı Memnu" adlı eserinden esinlenip bir dizi yaptılar...
Tamam, bunda bir sakınca yok. Kitap okumayan genç kuşaklar hiç olmazsa filmini görecekler, eser hakkında bir fikir edinecekler, falan filan... Ama, dizide romanın suyunu çıkarmamak, onun içine etmemek şartıyla!
"Yasak aşk" anlamına geliyor. Orta yaşlı bir adamla evlendirilen genç bir kadının sıkıntısı, kocasının genç yeğeniyle yaşadığı yasak aşk ve sonunda intiharı anlatılıyor. Bir tür Madame Bovary, bir çeşit Anna Karenina...
Daha doğrusu, genç gelinin, üvey kızı tarafından, yaşlı adamın "Elektra kompleksinin" doruklarına çıkmış kızı Nihal tarafından, çevirdiği çok ince manevralarla ölüme sürüklenmesi, yokedilmesi... Hani, Françoise Sagan'ın "Günaydın Hüzün" romanı gibi... Nihal, romanın asıl kahramanıdır.
Bunlar mükemmel roman kişileridir. "Normal" insanların vereceği tepkileri veremez, atlayıp geçeceği hayat hendeklerinden geçemez, kendilerini dar yere sokar, "drama düşerler"... Aşk-ı Memnu, çatısı çok iyi çatılmış, önemli bir romandır.
1900 yılında yayınlanmıştır. Dili çok ağırdır, "Servet-i Fünun" okulundan Halit Ziya, en ağır, en zor Osmanlıca'yı kullanmış, hatta, olmayan Osmanlıca kelimeler bile uydurmuştur... Otuzlu yıllarda bir de "sadeleştirilmiş" baskısını yayınladı ama o bile, bugün okuyunca gene ağır sayılır.
Yetmişli yıllarda merhum Halit Refiğ bu romandan bir televizyon dizisi yapmış, tek kanallı TRT'de yayınlanan siyah-beyaz dizi çok tutmuş, çok ilgi çekmişti. (O sıralar yirmi yaşlarında bir genç kız olan Müjde Ar da ilk şöhretini orada oynadığı Bihter'le yaptı.)
Geçenlerde yeniden seyretmeye kalktım, berbatmış, berbat!
Tempo yok, oyun yok, sevimsiz bir dublaj sesi, tipik Yeşilçam... Bu zavallı müsamereyi nasıl beğenmiş de izlemişiz otuz beş yıl önce?
Ama, "bugünkü" dizi ondan da beter.
Almışlar, "dönem filmi" yapmaya maçaları sıkmadığı, çok da masraf çıkacağı için, Aşk-ı Memnu'yu günümüze "uyarlamışlar"...
Sekiz-on bölümde bitirmek para getirmeyeceği için de, lastik gibi çeke çeke uzatmışlar.
İsimleri korumuşlar, bu da gülünç olmuş: Çıkın bakın Laila'lara, Reina'lara, Kanyon'lara, İstinye Park'lara, elinde cep telefonuyla gezinen "Behlül" adında bir zengin çocuğu bulacak mısınız? "Peyker" diye bir kız var mı? Hadi "Firdevs Hanım" çok arasan bulunur da, "Pilates topuyla" oynayan "Bihter" adında bir kadın çıkar mı?
Abdülhamid döneminde ağır bir dram sayılan bir yasak aşk öyküsü de, günümüzde ancak, hani "magazin dünyasının düzeyli birliktelikleri" gibi basit bir "düzüşme mavalına" dönüşmüş.
Bu dizi, alabildiğine seyredilecek ve sonra da unutulup gidecek. Her dizi gibi...
İyi de, yaygara koparan basın zevzeklerine ne demeli?
Hayatınızda hiçbir filmde hiç mi "öpüşme sahnesi" seyretmediniz de, "Behlül Bihter'i öptü mü, öpecek mi, ay öptü, ay işte öpüyor" diye günlerce kafa ütülüyorsunuz?
Varoşlara mı yaranmaya çalışıyorsunuz, televizyon kanalının da sahibi olan patrona mı?
Müşteriniz mi alt tabaka, yapımcı ve oyuncular mı arkadaşınız?