İsmi lazım değil (hele bugün hiç lazım değil!) bir belediye başkan adayı, anket yaptırmış... Bilimsel mi, değil mi bilinmez, kerameti kendinden menkul...
Ama sonuçlarda sapma da olsa, ortaya çıkan tablo ilginç:
"İstanbul'da halkın yüzde 71'i, kente girişlerde vize uygulaması istiyor!"
İstanbul'da, "büyük göçlerden önce", kabaca 1 milyon kadar insan yaşıyordu.
Bunun 700 bin kadarı "gerçek İstanbullu", 300 bin kadarı da, ellili yılların "yıkım ve imar hamlesiyle" gelmiş köylülerdi... (O zamanlar yıkıma "istimlak" denirdi)... Benim çocukluğumda Gültepe, Kuştepe gibi semtler, "kurt inen ücralarda" daha yeni kurulmuş gecekondu mahalleleriydi... Haldun Taner'in "Keşanlı Ali Destanı" oralarda geçer.
Sonra, aşağı yukarı otuz yıl içinde İstanbul'un nüfusu 12 milyona fırladı.
Böylece, "İstanbul'da oturup da deniz görmemiş, vapura binmemiş insanlar" ortaya çıktılar. Bağdat Caddesi'ni, Beyoğlu'nu çok merak eden İstanbullular var. Bağdat Caddesi'ne hiç ayak basmamış, tanıdığım bir İstanbullu, Kartal'da oturuyor. Akbil'e verecek parası bile yok diyelim. Sallana sallana yürüse, iki saat sonra varır.
Ve şimdi kabaca sekiz milyon köylü, "İstanbul'a gelenlerden vize sorulsun" diyor. Onlardan sorulmamış olmasının rahatlığı ve mutluluğu içinde.
Bir örgüte, bir camiaya sonradan katılanlar, eskilerden çok daha "fanatik" olurlar. Bu bir sosyal psikoloji gerçeğidir. Örneğin, din değiştiren, yeni dininde en hızlı dindar kesilir. Bir diğer özelliği de "benden sonrasına kısıtlama getirilsin" tavrıdır. Bu da bir sosyal psikoloji gerçeğidir.
Şimdi "yeni" İstanbullular, "tamam, biz de Anadolu'dan geldik ama artık yeter, daha fazla kimse gelmesin" diyorlar...
"Ülke içi pasaport", komünist ülkelerde vardı. Moskova'dan Saint-Petersburg'a gidip gelmek için (o dönemde adı Leningrad) izin almak şarttı.
"Çalışma pasaportu" da vardı, işçi bir fabrikadan ayrılıp başka bir fabrikaya girmek için parti yetkililerinden izin almak zorundaydı, işçi cennetinde! Herhangi bir nedenle KGB bu karneye el koyarsa, işsiz kalırdı.
Bunu mu istiyorsunuz?
Ölçüsü ne olacaktır? Kaç yılından önce İstanbul'a yerleşmek "caizdir", hangi günden başlayarak yasaklanacaktır? İşgücü gerektiği zaman valilikler "kontenjan"mı ayıracaklardır, "kota"mı koyacaklardır? Bu yıl İstanbul'a Sivas'tan on bin kişi, Elazığ'dan yirmi bin kişi alınacaktır, dilekçeyi erken veren kazanır!...
Bazı yabancı ülke polislerinin Türk turistlerine yaptıkları gibi "dönüş bileti" soracak mısınız? Yoksa "Anadolulu ailesidir, İstanbul'da geçimini temin etmiştir" damgası mı gerekli olacaktır? Gece kulüplerinin kapılarında sık duyulan o ünlü abazan savunması, "bir arkadaşa bakıp çıkacağız abi" cümlesi Harem İskelesi'nde ya da Bayrampaşa Garajlar'da işe yarayacak mıdır? Bir zamanlar "Beyoğlu'na ya da Kızılay'a çıkarken" aranılan "boyunbağı ve sakal tıraşı zorunluluğu" gene getirilir mi? "Vatandaşlık numarası" da sorulacak mı vize verilirken? Aşı kâğıdı, damga pulu falan?
Sosyoloji bilimine de, demokrasiye de aykırı bu tür enayiliklerden artık vazgeçelim.
Bakınız, ben de bu yazıyı "hani o ilk yedi yüz bin kişinin içinde olmanın" gizli üstünlüğüyle yazmadım. Çünkü yaşım ilerledi, "canım İstanbul Babil Kulesi'ne döndü" sızlanmasından artık vazgeçtim. Gerçekçi olalım.