Kılıçdaroğlu, Topbaşoğlu, Gökçekoğlu, Karayalçınoğlu derken seçim konusu benim içime ufaktan ufaktan baygınlık vermeye başladı...
Daha da bir aydan fazla var ortalığın mayna olmasına. Henüz bayrak, flama, afiş, araba kervanı, otobüs kornası, kurbanlık koyun, bozuk mikrofonlar, çığırtkan kızlar ve cızırtılı kelek şarkılar kirliliğini yaşamadık bile.
Her seçim öncesi büyük şehirler "kaçılası cehennemlere" dönüşürler çünkü...
Neydi o "tornistan" şarkılar yahu, "denizleri aş da gel Mesut kurbanın olam, kurtar bizi bu kadından ne olur" ...
Üstelik bu sefer sonuç da büyük ölçüde belli.
AKP oy oranını koruyacak, belki de arttıracak, hele İstanbul'da mutlaka kazanacak.
Kusura bakmayın ama, nasıl benim köprü trafiğinde çektiğim sıkıntı Elazığ'da oturan vatandaşı hiç mi hiç ilgilendirmiyorsa, başka illerdeki ve ilçelerdeki belediye kavgaları da beni ilgilendirmiyor.
Gökçek kazanırsa Ankara'ya gittiğim zaman kırmızı halı mı döşeyecek ayağımın altına, Karayalçın kazanırsa şehre mi sokmayacak?
Benim kaç lira çöp vergisi ödediğime üzülüyor musunuz ki, ben sizin doğalgaz sayacınızı kaça kiraladığınızı dert edineyim?
Hele İzmir adaylarının isimlerini bile bilmiyorum, merak da etmiyorum. Sevgili İzmirliler'in de bizim burada hangi ilçemizde kimin önde gittiğini soruşturduklarını hiç sanmıyorum.
"Amma da bencilsin ha" demeyiniz, gazeteci sıfatıyla değil, "sıradan vatandaşın bakış açısından" bakayım dedim konuya...
Havalarda uçuşan yolsuzluk dosyaları, sıradan vatandaşı ancak GalatasarayKocaeli maçı "gibi" ilgilendiriyor. Hiçkimse siyasi tavrını bu iddialar üzerine kurmaz.
Üstelik "belediye seçimlerinde aday önemlidir" iddiasına rağmen bal gibi belli ki, bu sefer insanlar oylarını adaylara değil "partilere" verecekler.
Muhalif matbuatın "ne pahasına olursa olsun Kılıçdaroğlu'na oy toplama" çabalarını da önce gülerek izliyorduk, yavaş yavaş ruh sağlığımızı etkilemeye başladı...
"Silkele Kılıçdaroğlu, düşecekler" gibi saftırık yazılar artık güldürmüyorlar.
Bir süre daha kendilerini kandırmalarına yarayacak anketler yapıyorlar: Üniversite mezunları oylarını topluca muhalefete vereceklermiş! Maşallah İstanbul kocaman bir "kampus" olduğundan, tamamdır bu iş!
Aslında kaçınılmaz sonucu onlar da görüyorlar, artık tek umutları "Sözen efekti" ... Hani herkes Dalan kazanacak sanıyordu da Sözen umulmadık bir sonuç almış, buna kendisi de şaşmıştı... (Rivayete göre ertesi gün İnönü'ye telefon açmış, demiş ki, "Sayın İnönü, hani kazanma tehlikesi yok demiştiniz?" )
Amerika'da da olmuştu ya canım buna benzer bir durum... "Bradley effect" ...
Vallahi ne hoş olurdu, Kılıçdaroğlu kazansa da kendini beş yıl süreyle bizim gayya kuyusunda bulsa: "Welcome to the Istanbul hell!" ... Bir kere kazanınca geri de dönemez, kaçışı olamaz... Neyin altından nasıl kalkamaz, hep birlikte seyretsek... İstanbul'a yazık olurdu ama biz eğlenirdik.
Sizi bilmem ama beni kendi kendime kıs kıs güldüren bir tek şey var:
30 Mart sabahı yazacağım yazının başlığını şimdiden buldum, bir kenara not ettim!
Söylemem, onlar tahmin etmişlerdir... Hani düdükler ve makarnalarla ilgili...