Hay ağzına sağlık, Onur Öymen...
Ben de bunu anlatmaya çalışıyordum!
Onur Öymen, bildiğiniz gibi, CHP'nin genel başkan yardımcısı, Deniz Baykal'ın sağ kolu değilse bile sol kolu.
Kendisi, "bu halk niçin bize oy vermiyor, anlayamıyorum" gibi incileriyle ünlüdür.
Geçen gün bir inci daha yumurtladı, "haber değeri yok" diye gazeteler görmediler, Internet'te sitecilik yapan çocuklar "dolgu malzemesi" niyetine kullanmışlar.
Dedi ki, "Kıbrıs, tıpkı Girit gibi elden gidiyor!"
Kendisine, "hani siz Osmanlı mirasını reddeden bir partiydiniz, şimdi genel başkanınız kara çarşaflı üyelere yeşil ışık yakınca mı Osmanlılık hatırınıza geldi" demeyiniz, üzülür.
Kıbrıs elden gidiyormuş...
Tabii, nasıl Girit gittiyse, nasıl Bosna-Hersek, nasıl Makedonya, nasıl Eflak-Boğdan gittiyse öyle gidiyormuş...
Bendeniz de yıllardır, bürokrasimizin (ki Sayın Öymen onun en has temsilcilerinden biridir), Kıbrıs'a "aldık" gözüyle baktığını anlatmaya çalışıyordum. Sayın Öymen beni doğruladı, teşekkür ederim.
"Aldık" diye bakarsan, "vermek" de istemezsin tabii...
Kıbrıs'ta kalıcı ve barışçı bir çözüme ulaşma çabası da kısaca "vermek" olacaktır senin gözünde...
Biz Kıbrıs'a, Türk azınlığının haklarını korumak için mi çıktık, orayı topraklarımıza katmak için mi?
Hep birincisini öne sürdük ama ikincisini uygulamaya meylettik.
Buna Kıbrıslı Türkler, yıllarca susup sonunda tepki gösterdiler.
Şimdi de ülkemizde "hükümet Kıbrıs'ı satıyor" teranesiyle darbe kışkırtmaya gönüllü bir sürü serseri vardır, özellikle basında...
Çünkü Kıbrıs'a, yüzyıllar süren "toprak verme" sürecinden sonra, ilk aldığımız, daha doğrusu ilk geri aldığımız toprak gözüyle bakılmıştır (Hatay'ı unuturlar.)
Böylece, Misakı Milli sınırları içinde olmayan Kıbrıs, bir "Osmanlı refleksiyle" yeniden bizim yapılmak istenmiştir. Kuvveti bazuyi Osmani, yani Osmanlı pazı gücüyle!
Bunun arkasından da, elbette, "kan dökerek aldığımız yerler masa başı oyunlarıyla elimizden gidiyor" edebiyatı gelecekti, gelmiştir.
Sayın Onur Öymen, genel başkanının belediye seçimleri öncesi çektiği ucuz çarşaf numarasını aşıp, mensup olduğu zümrenin, yani bürokrasinin de "Osmanlı'nın torunu" olduğunu kabul etse, rahatlayacaktır.
Bu açılım, onu, kendisi ve genel başkanı da dahil olmak üzere, en Batılı geçinen memurumuzun ya da memur ruhlumuzun bile aslında iliklerine kadar "alaturka" olduğunu da anlamaya götürecektir. Eh, Deniz Baykal'ın "ilkesizliği" de belki daha bir açıklık kazanacaktır bununla...
İster misiniz bunlar yarın öbür gün "barış götüreceğiz" sloganıyla Girit'i de geri almaya kalksınlar?
İşte bu ne kadar abes ise, "Kıbrıs elden gidiyor" edebiyatı da o kadar havada kalır.