Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

Aslında tutarlı adamlar

Kimlerden "kurtulmak" istediklerine bakalım: Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ülkeleri... Yani demokrasiler.
Kimlerle "ittifak" yapmak istediklerine bakalım: Rusya, Çin, İran... Yani biri "otoriter", ikisi "totaliter" ülke.
Gerçi Hindistan'a da sulanıyorlar ama bugüne kadar Hindistan'da hiçkimseden "Türkiye'yle ittifak yapalım" sesi duyulmadı.
Biz kızıyoruz ama aslında tutarlı adamlar bu Ergenekoncular.
Bazılarının taa altmışlı yıllardan beri "sol gösterip sağ çakmak" gibi pis bir alışkanlığı var ama, hiçbiri "biz demokratız" demedi, demiyor.
Bu açıdan dürüst adamlar.
Yandaşları arasında "siz demokratsınız, ben cumhuriyetçiyim" diyen de çıktı, adam haklı.
Çünkü gerek kafalarındaki, gerek uygulamadaki Türkiye Cumhuriyeti, hiç de demokrat değildi!
"Atatürkçü" olduklarını ısrarla söylüyorlar.
Doğru söylüyorlar.
Atatürk demokrat değildi, otoriterdi.
Kurduğu rejim "bürokrasinin toplum üzerinde vesayeti" rejimidir, İnönü tarafından da pekiştirilmiştir, adamlar asıllarına aykırı bir iş yapmıyorlar!
Aslında bu bürokrasi de gökten zembille inmedi, Atatürk, Osmanlı'nın bürokrat vesayetini "radikalize" etti. Ona çağdaş bir görünüm kazandırdı. "Toplumun ağabeyi olan bürokrat" kimliğini, Hilmi Yavuz'un pek seveceği deyimle, "temellendirip yeniden üretti" ...
Yani, kökleri çok derinlerdedir "demokrat olmayan" vatandaşların...
Türkiye'yi eksik de olsa, yetersiz de olsa, acemice de olsa, beceriksizce de olsa demokrasiye geçirmeye çalışmış Menderes'i de, Özal'ı da, Erdoğan'ı da sevmezler. Kendi açılarından çok haklılar. (Demirel'i de onlardan sanıp bir ara çok ciddiye almışlardı, artık üstünde durmuyorlar.) Şimdilik yenilmiş ya da yenilmek üzere görünüyorlar.
Acaba, tutuksuz yargılanan ve psikolojik dengesi ve kişilik yapısı çok tartışma götürür bir tuhaf adamın deyimiyle "devran değişir" ve üste çıkarlar mı?
Bürokrasinin gücünü bildiğim için, "kesinlikle hayır" diyemem. Mümkündür.
Ekonomik kriz büyür ve yayılırsa, buna tepki olarak dünyada faşizm uykudan uyanırsa, "otuzlu yılların" atmosferi yeniden doğarsa... "Halk iktidarı" olduklarını söyleyenler, bütün atıp tutmalarına rağmen bürokrasi karşısında güçlerinin "bir yere kadar" sınırlı olduğunu daha da açık ederlerse... Krizin hasarlarını süpürüp "yeni bir başlangıç" aramak için dünya yeni bir savaşa sürüklenirse... Türkiye bu savaşa balıklama dalmak için durduğu yerde kıllanırsa... Ya da savaşa, denize itilir gibi, arkasından itilirse...
İktidara bile gelebilirler, pardon, dönebilirler, neden olmasın?
Türkiye Cumhuriyeti de bilinen şekliyle işte asıl o zaman biter. İşte asıl o zaman Türkiye'nin birbirine yapıştırılmış ama kaynaklanmamış iki parçasından ikincisini tutamayız.
Bu arada bir asır daha kaybederiz ama o kadar da olacak, ona da alışık sayılırız canım... İşimiz birşeylerde hep geri kalmak değil midir? Bunu "yaşama biçimi" haline getirmedik mi yüzyıllardır?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA