Bir Oscar töreni, bir Berlin ya da Venedik şenliği olmasa bile bir çeşit "Türk Cannes'ı" olarak tasarlanan Antalya Altın Portakal muhabbeti başladı.
Gelenektir, öncelikle halkın canlı canlı "artiz" görmesi için geçit törenleri düzenlenir.
Ödüller eskiden Antalyaspor'un toprak zeminli sahasına kurulan derme çatma bir yükseltide dağıtılırdı, artık otellerde "Cannes zagonunca" kırmızı halı bile döşeniyor sanatçılara, bu da hem Türkiye'nin hem Antalya'nın "bir yerden bir yere geldiğini" gösteren en güzel kanıt.
Henüz bizde "kumsalda memesini açan kızlar" falan yok, ileride o da gelecektir...
Bendeniz 1990'da Antalya'da jüri üyesiydim. (Evet, o boyadan da boyadık.)
İki favori vardı: Tarık Akan'ın oynadığı "Karartma Geceleri", ve de Kadir İnanır'ın oynadığı "Karılar Koğuşu" ... Biri Rıfat Ilgaz'dan, öteki Kemal Tahir'den uyarlama...
Daha sonra, "Karılar Koğuşu", ayıp oluyor diye herhalde, "Kadınlar Koğuşu" şeklinde değiştirildi! Kemal Tahir'in Türkçe'sini düzeltmeye cüret edecek zibidiler bile vardı bu memlekette!
Favori filmlerden ilkini Yusuf Kurçenli, ikincisini Halit Refiğ yönetmişti (çıkmaz ayın son çarşambasında DVD'lerini çıkarırlarsa gençler de seyredecekler inşallah.)
İkisi de çok sevdiğim, çok kibar, çok iyi insanlardır.
Fakat Yusuf bu yarışmaya "solcu" etiketiyle katılıyordu, Halit ağabey de "sağcı" etiketiyle...
Çünkü, Yeşilçam'ın "Kızılçam" diye dalga geçtiğimiz yeteneksiz komünist takımı (eski Papirüs Bar'da kapıdan girince tam karşı dipteki yuvarlak masa, barmen Ertuğrul'un asla gülmeyen yüzüne karşı) birinci filmi tutuyordu... İkincisi de, Kemal Tahir, Türker İnanoğlu ve Halit Refiğ isimleri yanyana gelince "sağcı" sayılıyordu.
Oysa Kemal Tahir, "komünistlikten" tam on iki yıl hapis yatmıştı.
Nitekim filmde bol bol Nazım Hikmet fotoğrafı gösteriliyor, Kemal Tahir'i oynayan sevgili Kadir İnanır (kalın çerçeveli bağa gözlükleri ve geriye taralı saçlarıyla rahmetlinin gençliğine nasıl da benziyordu, ikisi de müthiş yakışıklı!) onunla sürekli konuşuyor, dertleşiyordu...
Kemal Tahir'in yazdığı, Nazım Hikmet'e adanmış eser, kırklı yıllarda Anadolu hapisanelerinin dehşetini ve Anadolu köylüsünün insan gerçeğini anlatan eser, bizim bazı Yeşilçam tereslerinin gözünde sağcıydı! Çünkü yapımında İnanoğlu, yönetiminde Refiğ imzası vardı.
Eh, öbür filmde de Rıfat Ilgaz'ın savaş yıllarında tutuklanması ve işkence görmesi anlatılıyordu ya... Üstelik filmde, Tarık Akan soyunuyordu! (Kadir İnanır böyle bir şey yapmamıştı.)
Kavga çıkacağı belliydi. Fakat jüri toplantısında birbirimizi yememek için, bir "orta yol" bulundu.
En iyi film ödülünü Karılar Koğuşu aldı ama en iyi erkek oyuncu da Tarık Akan yapıldı.
Oysa İnanır, Akan'dan çok daha iyi, çok çok daha iyi oynamıştı! Bir "konsensüs" oldu bu, hani Anayasa Mahkemesi'nin AKP'yi ne kapatan ne de kapatmayan kararı gibi bir şey! Ne şiş yandı ne kebap... Kebabı yakmasınlar diye şişi feda ettik. Kendimden utandım.
Bir daha da Antalya'ya yalnızca denize girmek için gittim.
Yeşilçam da kısa bir süre sonra öldü gitti. Kızıp küfür etmeye gerek kalmadı.