Bizim yazılar basında çıkan kavga gürültü arasında elbette davulcu yellenmesi gibi kaybolup gitmekteler ama ben maaşımı alıyorum, siz düşünün...
Okul önlüklerinin kaldırılacak olması kimsenin umurunda değil örneğin, Fatih Terim'in Osman Tanburacı'nın "bıyığına tasallut etmesi" çok daha önemliymiş meğer, bana ne hemşerim, okula giden çocuğum yok, siz düşünün...
Okul önlüklerinin kaldırılması, "muasır medeniyet seviyesi" yolunda bir adımdır. Zorunlu ceketkravat da günün birinde kaldırılırsa, bu yolda bir adım daha atılacaktır.
Avrupa Birliği hani nasıl "tüketim maddelerine son kullanma tarihi koymak zorundasınız" deyince paşa paşa koyduysak, "sivil öğrencilere üniforma giydiremezsiniz" deyince de paşa paşa çıkacaktır o birörnek ceketler etekler...
Türkiye, muasır medeniyet seviyesine, yani çağdaş uygarlık düzeyine, istese de gelecektir, istemese de gelecektir. İstemezse, getirilecektir!
Bu, Atatürk'ün dileğidir. "Atatürkçülük" deyince bu anlaşılır. "Laiklik" de bu kavramın içindedir, "en hakiki mürşit ilim" de... Atatürkçülük, üç kelimede özetlenebilir böylece.
Yani, Kemalistler de, bir yandan tek parti diktasına özlem duyarlar, bir yandan "kapalı ekonomi" ve "otarşi, yani kendi kendine yeterlilik politikası" isterler, bir yandan da muasır medeniyet tabii...
Ama onların anladıkları, "otuzlu yılların" muasır medeniyetidir.
Ufukları orada donmuş, takılmış kalmıştır.
O dönem, insanlığın liberalizmden büyük ölçüde umut kestiği, komünizmin ve faşizmin birer sahte alternatif, birer yalancı çözüm olarak ortaya çıktıkları bir dönemdi... Çözüm de elbette dünya kapitalizmini sarsan ekonomik krize ve bunun getirdiği yıkıma çözümdü...
Ünlü İngiliz şairi W.H. Auden'in deyimiyle "a vile, dishonest decade"... Rezil, namussuz bir onyıl!
Rusya, İtalya, Almanya, bu arada İspanya, Portekiz, Macaristan, Romanya falan, bu dönemi kendilerince çözdüler ama sonra da kendileri çözülüverdiler! Türkiye, direniyor. Direndiği için de çağdışı kalıyor. Kalmayacaktır. Kendisi kalmak istese de, bırakılmayacaktır.
Bu aldatıcı çözümler iflas ettiler, gene liberal ve demokrat kapitalizm kazandı.
Türkiye, hedeflerini bu dönemle sınırlamak isteyenlerle bu dönemin çok ilerisine geçip çağı yakalamak isteyenler arasında bir kavga yaşıyor.
Muasır medeniyeti şapka, tango ve zart zurt sananlar, yenileceklerdir. Günümüzde "sinekkaydı tıraş" yoktur, "üç günlük pis sakal" modası vardır. Günümüzde erkekler küpe de takıyorlar, "atkuyruğu" saç da uzatıyorlar, otuzlu yıllarda bunu yapanı taşla kovalarlardı...
O zamanlar dindarlık da yobazlık sayılıyordu, şimdi özgürlük gereğidir.
Bugün saçınıza maşa çektirmeye kalkıp kaşlarınızı aldırır, "bebe yaka" entari diktirirseniz size gülerler. Lise öğrencilerine stadyumda ellerinde sopalar ve çemberlerle gösteri yaptırınca da gülüyorlar da, siz farkında değilsiniz. (Sopa erkeği, çember kadını simgeliyor, ne kadar yaratıcı bir buluş! Mussolini çocukların ellerine tahta tüfek verirdi, o daha sertti, bizimkiler "mülayim" kaldılar.)
Atatürk keşke cumhuriyeti Türk bürokrasisine değil de "Türk işadamlarına" emanet etseydi, şimdi bambaşka bir yerlerdeydik!
Eğitimle ve emirle her şeyi çözerim sandı, yanıldı. İktisatla çözülecekti çağdaşlık kavgası...