Sibel Kekilli... Hani şu önceleri "pornocu" diye aşağıladığınız, sonra ödüllü bir filmde oynayınca ciddiye almaya başladığınız "Alamancı" kız... Çok çekici değil ama kendine göre bir "köylü güzelliği" var... "Orasını burasını" bilemem, porno filmlerini seyretmedim.
Hani şu "1980 yılında Türkiye'de darbe mi olmuş" diye soran kız canım... Yaşı otuz yok daha...
"Herkes kendi namusuna baksın" demişti hani...
Şimdi de "Türkler eleştiriye açık değil" demiş.
"Ulusal gururu zedeleyici filmler" karşısında Türk seyircisinin tepkisinden söz ediyor.
Haklıdır. Türkler eleştiriye açık değildirler.
Bizde, içinde Adnan Menderes'in, Deniz Gezmiş'in geçtiği televizyon dizisi ancak kırk yıl sonra yapılır, ortalık mayna olduktan, bu konular artık "zararsız" sayıldıktan sonra.
Komünizm ortadan kalkınca Türkiye'de komünizm serbest olmadı mı?
Anthony Quinn de, "Geceyarısı Ekspresi" filmi üzerine, "bu tür çalışmaları düşmanlarınıza bırakmak yerine kendiniz yapmalısınız, kendi hatalarınızı kendiniz eleştirmelisiniz" demişti, bilmem hatırlar mısınız?
Biz gerçekleri sevmeyiz.
Toplum olarak "geçmişiyle hesaplaşmak", birey olarak da "kendi kendisiyle hesaplaşmak" kavramı bizim topraklara uğramamıştır.
Biz öğrenmeyi de sevmeyiz.
Yanlışlarımızdan ders almayız, çünkü biz hiç yanlış yapmayız. Devletimiz de ne eylerse güzel eyler.
Biz tartışmayı da bilmeyiz, "fikir açıklamaktan" da korkarız.
İşte bakınız, yirmi beşinci Kuzey Irak harekâtı sürerken hemen herkes "askeri çözüm yetmez, siyasi çözüm gerekir" diye eveleyip geveliyor ama hiç kimse o çözümün kendince ne olduğunu söyleyemiyor.
Çünkü adamı kabak gibi oyarlar!
Biz ya gol kaçırmayı ya da topu taca atmayı severiz.
Çünkü "şerefli yenilgiler" pek hoşumuza gider. Kırmızı kart göreceğimizi bile bile tekme atmak gibi...
Biz "icat çıkarmaktan" da hoşlanmayız. Tarih boyunca hiçbirimizin icat ettiği hiçbir şey yoktur.
Yıkılmış bir imparatorluğun bir türlü yeni düzen tutturamamış çocukları, büyüklük kompleksiyle aşağılık kompleksi arasında sarkaç gibi gider gelirler... Geri kalmayı onurlarına yediremeyince de geriliğe sarılıp onun felsefesini üretmeye koyulurlar.
Çünkü ya "kahpe düşman hainlik eder" bize, ya da kale kapısına dayanır, "at anahtarı" diye sesleniriz!
İç ve dış düşmanlarımız vardır: Dış düşman bizden başka herkes, iç düşman da kendi kendimiz.
Öldürmeyi severiz. Eskisi gibi yabancıları öldüremez duruma düşünce de birbirimizi öldürürüz.
Ve de hep "milli birlik ve beraberliğe her zamankinden fazla ihtiyaç duyduğumuz günler" yaşarız...
Nalıncı keseri gibi her şeyi kendimize yontarız, keser elimizi kesince de bozuluruz...
Uzak Asya'dan "dörtnala" gelip Akdeniz'e bir "kısrak" başı gibi uzanırız biz.
Fakat Avrupa Birliği'ne beygirle almıyorlar, uçağa bineceksin.