Ekonomi en az futbol kadar üzerinde herkesin rahatça ahkâm kesebildiği bir konu haline geldi. Cümlelerinize iki teori ve birkaç da örnek yapıştırdınız mı sizden uzmanı yok... Ama ortada bir gerçek var ki, o da Türkiye'de bu konu özellikle bürokrasi tarafından hâlâ hakkıyla anlaşılıp irdelenmedi. Özgün bir metodoloji ve cesur bir iradeyle yönetilmedi.
Şu sıralar ekonominin dönüşüm süreci dostlar alışverişte görsün döngüsünde seyrediyor. Malum çok bilen bazı kesimler kendi bildiklerini okumaya devam ediyorlar.
Siyasi irade sıkı bir duruşla kararlılığını sürdürüyor.
Gelgelelim muhatapları ayrı telden çalıyor.
Bunu söylerken ekonomi bürokrasisinin tüm kurumlarını kastediyoruz. Bugün yaşanan süreçten geri dönüş yoktur. Türkiye'nin tüm kurumları gibi bu kurumlar da dönüşmek zorundadır. Türkiye köprünün ortasındadır, ya köprüden karşıya geçecek ya da aşağı düşecektir. Başka bir seçeneği yoktur. Bu süreç başarısız olursa tüm ülke, başarılı olursa buna ayak direyen kim varsa altında kalacaktır. Dolayısıyla üzerinden korkaklık elbisesini atamayanlar her koşulda kaybetmeye mahkûmdur. Umulur ki resmi daha fazla vakit kaybetmeden okuyup, bir an önce akıllarını başlarına alırlar.
Ancak sanki bazıları "Hazır Türkiye ve dünya gündemi yoğunken arada unutulur nasılsa, biz bildiğimizi okuruz" havasında... "Ne gerek var ki kimseyle kötü olmaya, bunlar bugün var yarın yok. Biz hancı olduğumuz için çok yolcu gelir geçer buradan.
Yaşım genç önüm açık... vs." diye düşünenlere sözümüz. Şunu bilsinler ki, herkes her şeyin farkındadır. Bu tarz bir pragmatist bakış açısı ile milletin menfaatlerini öteleyenleri ne millet ne de tarih affeder.
Haftaiçi siyasi iradenin zikrettiği gibi ülkenin bekası noktasında vesayetçi duruş ve bitaraflık artık seçenek olmaktan çıkmıştır. Gerek kadro ve düzenleme konusunda gerekse mücadele noktasında gereğini yerine getirmeyenler kaybedenlerden olacaktır.
1. Dünya Savaşı'nın 100. yıldönümünü yaşadığımız şu günlerde, Türkiye daha aydınlık bir yüzyıla sağlam ve emin adımlarla yol alırken, gerek ekonomik gerekse siyasi anlamda yeni bir kurtuluş savaşının eşiğindedir.
Ne kadar çetin geçecek olsa da tıpkı bir önceki gibi zaferle sonuçlanacak. İnşaallah...
Not: Tüsiad'da kim gelirse gelsin maalesef aynı vesayetçi ve statükocu zihniyeti görüyoruz.
Acaba kurumun genlerinde olan bir durum mu diye düşünmeden edemiyoruz. Yeni yönetimden açıkçası yeni Türkiye ile daha uyumlu ve aynı hedefe koşan icraatlar bekliyorduk. Ama anlaşılıyor ki hedefleri farklı olan bir kurumdan bahsediyoruz. Kim hangi hedefe varacak onu da zaman gösterecek. Bekleyelim ve görelim...