Galatasaray'ın, Schalke 04 takımıyla berabere kalmasından sonra... Bazı futbol yorumcuları mealen şöyle yazdı:
"Medya bizi kandırdı; Schalke hiç de anlatıldığı gibi zayıf bir takım değilmiş..."
Bu lafları duyunca insanın içi sızlıyor: Anlıyorum, Almanya'ya gidip Schalke'yi izleyecek imkânları bulunmuyor. Ama belli ki bu arkadaşların evlerinde TV de yok. Olmadığı için de her hafta, Schalke'ninkiler de dahil Alman süper ligi Bundesliga maçlarını yayınlayan TRT'yi de izleyemiyorlar.
Zekâ meselesi
Laf açılmışken Fenerbahçe'ye de değineyim:
Yazmıştım: Ben bir Salih izleyicisiyim. Ama gerilimli bir Avrupa maçına 19 yaşındaki Salih ile başlamak Aykut Kocaman için ciddi riskti.
Tecrübesiz futbolcular önce kulübede maçı izler. O arada heyecanları azalır. Gerekiyorsa 60'tan sonra oyuna sokulurlar.
Bir anekdot: 18 yaşındaki Pele, takımda yer aldığı için o kadar heyecanlıdır ki eli ayağına dolaşır. Kaptan Didi durumu fark eder. Pele'ye, "Maçı beş dakika dışarıdan izle" der. Pele böylece sakinleşir ve o maçta gol bile atar.
Evet var, futbol zekâsı diye bir şey var! Kuyt topu alıyor... Bate Borisov kalecisi çok ileri çıkmış... Tek yapacağı, ölçüp biçip 40 metreden vurmak... Gol olmayabilir elbette ama bu yüzden kimse onu suçlamaz. Ancak arkadaş, topu sürüyor, sürüyor, adeta savunmanın dönmesini bekliyor. Ve topu kaybediyor.
O da ne? Yine aynı pozisyon! Kale yine bomboş... Kuyt'un şutlamasını beklersiniz değil mi? Hayır, yine topu sürüyor ve dışarıya vuruyor. Adam 33 yaşında; demek ki tecrübe değil IQ fakiri...
Webo geldi Sow'un kimyası bozuldu. O kadar ki topu ofsayt pozisyonunda bekler oldu. Halbuki beygir gibi koşabiliyor! Dursana yarım metre geride...
Forveti hareketlendirse de, gol kısırlığına Webo da çözüm değil. Hâlâ Semih'e ihtiyaç var. Geçen akşam 78'de oyuna alındıktan sonra yarattığı tehlike sayısı, o girene kadarkinden fazla.