Yayalaştırma projesi kapsamında Taksim'e kazma vuruldu. Sekiz ay (240 gün) süreceği söylenen çalışmalar sonucunda Taksim yeni bir çehre kazanacak. Bence bu projede doğrularla yanlışlar bir arada bulunuyor.
Bir kere (eski) Taksim bir meydan değil, bir kavşaktı. Motorlu araçların hâkimiyetinde; gürültülü, bol egzoz dumanlı, sevimsiz bir kavşak...
Yayalar açısından da çok farklı değildi: Taksim'de buluşulur... Ama gerçek bir meydan olmadığı için orada vakit geçirmeden İstiklal Caddesi'ne akılırdı...
Bu yüzden Taksim'i yayalaştırma doğru, makul, güzel bir fikir. Nihayet gerçek anlamda bir meydan olacak.
Ancak birçok AK Parti projesinde olan sorun, burada da karşımıza çıktı.
Tepede birileri (bazen Başbakan, bazen Belediye Başkanı, vd.) karar veriyor... Sonra paldır küldür o işe girişiliyor. Geçmişteki iktidarlara kıyasla çok daha kısa sürede de tamamlanıyor.
İstanbul'un yeni bir semtinde böyle davranmak büyük sıkıntı yaratmıyor. Çünkü adı üstünde "yeni"; yani henüz bir geçmişi yok, anılara kazınmış değil.
Taksim ise farklı... Bilhassa Cumhuriyet tarihinde önemli bir yeri var. Neler neler yaşandı Taksim'de... Yani yıllar içinde simgesel bir anlam kazandı.
Dolayısıyla Taksim kavşağını ve Gezi parkını radikal biçimde değiştirirken farklı bir yol izlemek gerekir.
Dediğim gibi "hedef", yani yayalaştırarak Taksim'i gerçekten meydanlaştırma fikri doğru.
İşin kolayı var
Mesele şu: Bu doğru fikri nasıl hayata geçireceğiz? Aslında zor değil: Ödüllü bir yarışma düzenlenir... Dünyaya açık ya da sadece bizimkilerin katıldığı bir 'konkur' olur bu... Jüride mutlaka yurtdışından saygın uzmanlar da yer alır... Ve kazanan proje uygulanır.
Bu yöntemin faydası nedir?
AK Parti'nin fikri olduğu için bu projeye karşı çıkan çok. Halbuki saygın bir jürinin seçtiği projeyi her kesim benimser. Tabii bu önemli eseri kotarma gururu yine AK Parti'nin olur...
CHP ya da bir başkası... Gelecekte İstanbul'u kazanacak partinin ilk yapacağı işlerden biri, Taksim meydanını değiştirmek olacaktır...
Halbuki yarışma ve saygın jüriyle belirlenen bir uygulamaya, fanatikler dışında kimse dokunmaz.
Not: Sadece Avustralya'nın değil, dünyanın simge yapılarından biri olan Sydney Opera Binası tam da bu yöntemle yapılmıştır. İlginç öyküsünü bir ara anlatırım.