1970'li yıllardan beri devlet halk ve sanat müziği koroları kuruyor. Ancak, üzülerek ifade ediyorum (İstanbul hariç) bunlar iyi işlemedi.
Mesela Elazığ'da bir devlet korusu var. Çoğu zaman konserlerinde, korodakilerin sayısı seyirci sayısından daha fazladır. Bunlar Elazığ'ın kültürel yapısına da katkıda bulunmadılar.
Buna karşılık Elazığ'da sivil çalışan Halk Musiki Cemiyeti var. Bunların konserlerinde ise yer bulmak mümkün değil.
Ben dernek olarak kullandıkları mekana gittim. Affedersiniz bu kelimeyi kullanacağım, it bağlasanız durmaz, kaloriferi yok, bir binanın uygun olmayan bölümünde. Çünkü o insanlar kendi maaşlarından kestikleri parayla kira veriyor, enstrümanları, kıyafetleri kendi ceplerinden alıyorlar.
Şuna inanıyorum: Elazığ Devlet Korosu'ndaki iki sanatçının yıllık maliyetini bu koroya devlet katkısı olarak sunsak, elde edebileceğimiz verim, bugünkü konumlarından çok daha farklı olacaktır.
Çünkü o, Elazığlının ihtiyaç duyduğu bir yapı. Onlar Elazığ'ın mahalli klasiklerini derleyerek, toplumla buluşturuyorlar."
Muhafazakâr sanat nedir?
Yukarıdaki cümleler aynı zamanda Türk dili ve edebiyatı profesörü olan, Cumhurbaşkanı Genel Sekreteri Mustafa İsen'e ait...
Mustafa İsen bir konferansta, "Nasıl muhafazakâr kesimin bir demokrasi anlayışı varsa, 'muhafazakâr estetik ve sanatın' normlarını ve yapısını oluşturmak gibi bir yükümlülük içindeyiz..." demişti.
Ben de bunun üzerine "Muhafazakâr sanat derken, Mustafa Bey acaba tam olarak neyi kastediyor" diye sormuştum. (27 Mart)
Haydi tartışmaya!
Prof. Mustafa İsen bu konudaki fikirlerini işleyen bazı metinler gönderdi. "Muhafazakâr sanat" konusunun medyada tartışılmasının çok iyi olacağını konuştuk.
Bizim gazeteden Engin Ardıç ve Hasan Bülent Kahraman, Zaman gazetesinden Hilmi Yavuz, Beşir Ayvazoğlu, İskender Pala, Ahmet Turan Alkan hemen akla gelenler...
Leyla İpekçi, Cihan Aktaş, Fatma Barbarosoğlu gibi, aynı zamanda gazete yazarı olan kadın romancılar, hikâyeciler var mesela. Onların da bu tartışmaya girmesi gerekir.
Başlangıç soruları şunlar olabilir: Muhafazakâr sanat (ve estetik) diye bir şey mümkün mü? Mümkünse nedir, hangi ilkelere dayanarak, nasıl yapılır? Bunlardan hareketle daha birçok soru üretilebilir.
Özel girişimin başarısı
Dikkat ederseniz ben olayın felsefi boyutuna değiniyorum. Yazının girişinde Mustafa İsen'den yaptığım alıntı ise işin siyasi ve toplumsal boyutuyla ilgili.
Sanat nasıl organize olmalı? Tamamen kendi başına mı kalmalı? Yoksa (az ya da çok) devletin de katkısı olmalı mı?
Mustafa İsen, "Devlet icracı aktör olmaktan destekleyici aktör konumuna çekilmeli" diyor.
Ve şu örneği veriyor:
"Devlet Tiyatrolarına 2009-2010 sezonunda 126 milyon 313 bin 864 lira (ortalama) bütçe ayrılmış ve toplam 146 oyun sergilemiştir.
"Özel tiyatrolara ise 2009-2010 sezonunda 3 milyon lira destek ödeneği ayrılmış ve toplam 152 özel tiyatro desteklenmiştir.
"Görüldüğü gibi sivil inisiyatife sağlanan sembolik bir destek, geometrik artışlarla geri dönüşüm sağlayabilmektedir."
Mustafa İsen sanırım muhafazakâr sanatın toplumun bağrında olduğunu... Ve devletin katalizörlüğüyle bunun ortaya çıkarılabileceğini düşünüyor.
Konu önemli ama bakalım arkadaşların ilgisini çekecek mi?