PKK politikalarını yakından takip eden Kurtuluş Tayiz'in yazısı, muhafazakâr medyacıların da ilgisini çekti. (Taraf, 18 Kasım)
Tayiz, Fırat Haber Ajansı'ndan internet sitelerine, PKK uzantısı medyanın, Fethullah Gülen Cemaati'ne niye yüklendiğini sorguluyordu.
Mesela PKK komutanı Murat Karayılan, kasım başındaki bir söyleşisinde, elinde cemaatle ilgili dosya bulunduğunu... Bu dosyayı Türkiye'deki TV ve gazetelerle paylaşmak istediğini söylüyordu.
Dosyaya verdiği isim neydi dersiniz? Sıkı durun: "Yeşil Ergenekon"!
Kurtuluş Tayiz ayrıca PKK'nın kullandığı dilin, 28 Şubat darbe medyasının kullandığı dile benzemesinin altını çiziyor. Sonra da, "PKK'nın bu Gülen düşmanlığı nereden çıktı" diye soruyor: Nasıl oldu da PKK çevresi cemaati neredeyse "baş düşman" ilan etti?
Yazar bu soruya cevap ararken, Leonardo Di Caprio'nun başrolünü oynadığı "Inception" filmine gönderme yapıyor ve PKK'nın kafasına bu fikri Ergenekon yapılanmasının, derin devletin soktuğunu söylüyor.
***
"
Kurtuluş Tayiz yanılıyor" diyemem. Çünkü seçim döneminde
PKK-BDP çizgisinin güttüğü inanılmaz politikalara hep birlikte şahit olduk: Güneydoğu'da
CHP'yi, hatta yer yer
MHP'yi desteklediler... Daha ne olsun!
Ayrıca "
sivil iktidarla" değil, "
askeri vesayetle" ittifak kuruyorlar. "
Kimle savaşıyorsak, barışı da onunla yaparız" diyerek askere göz kırpıyorlar.
Dolayısıyla, askeri vesayetin hedefe koyduğu, Ergenekoncuların "bitirme planları" yaptığı Gülen cemaatine, onlar da yükleniyor.
***
Bu analize kategorik bir itirazım yok. Ama bence PKK'nın Gülen düşmanlığının daha basit bir açıklaması var...
Başbakan
Erdoğan, seçim konuşması için
Diyarbakır'a gittiğinde hep iki temayı öne sürüyor:
1) "Kimlik" politikasına karşı, "cüzdan" politikası. Yani ekonomik kalkınma...
2) Din bağı, din kardeşliği...
Niye? Çünkü Kürt vatandaşların yarısı
BDP'ye oy verirken, diğer yarısı
AK Parti'ye oy veriyor.
Bu gerçeği oluşturan dinamiklerden biri de, elbette Başbakan Erdoğan'ın altını çizdiği din kardeşliği...
Bu durum, PKK'nın, "
Kürt sorununun temsilcisi benim" iddiasını havada bırakıyor.
Gelelim Cemaat faktörüne: Gülen cemaatinin üyeleri her yerde olduğu gibi, Güneydoğu'da da fedakârca çalışıyor.
Ne mi yapıyorlar? Örneğin "
Okuma Salonları" adlı bir girişimleri var. Yoksul ailelerin çocuklarına ekstra öğretim görme imkânı sağlanıyor.
Ben geçen yıl
Diyarbakır'a gittiğimde, bu salonlardan birini gezmiştim: Okuma salonları, "dershane, kütüphane, yardım evi, kültür ocağı" arası bir organizasyon.
Para talep edilmeden, çocukların öğretimdeki eksikleri tamamlanıyor. Kimi kırık notlarını düzeltiyor, kimi sınavlara hazırlanıyor.
Devletten beş kuruş alınmıyor. Girişimi tamamen gönüllü işadamları finanse ediyor. Ramazanda çocukların ailelerine erzak gidiyor, akşam birlikte iftar yapılıyor. 2010 Ağustos ayı itibariyle kentteki
21 okuma salonunda,
4 bin çocuk vardı.
Salonu gezdiğimin ertesi günü, "
İslamcı" siyasetten, "
Kürt ulusalcılığına" deplase olan, (BDP'nin bağımsız milletvekili)
Altan Tan ile konuşmuştum.
Okuma salonlarının asıl işlevinin, Kürt çocuklarını
asimile etmek olduğunu söylemişti kaşlarını çatarak!
Velhasıl PKK'lılar... Gülencilerin din kardeşliğini sağlamlaştırdığını... Yoksul Kürt çocuklara yeni ufuklar açarak, militanlaşmalarını engellediğini görüyor... Ve fena halde gıcık oluyor!
KCK'ya karşı yapılan operasyonların, cemaatin çalışmalarını rahatlattığı bir dönemde, PKK'nın Gülencilere yüklenmesi normal değil mi?
Olayın bu yönüne de bakmak gerek.