Bugün toprağa verilecek olan Necmettin Erbakan'ın, siyasetteki önemi tartışılmaz.
Sorumuz şu: "Siyaset sosyolojisi" açısından Erbakan kimleri, hangi kesimleri temsil ediyordu?
Bence onun ardındaki itici güç Anadolu sermayesiydi. Ama hangi sermaye?
Türkiye ekonomisi 1923-1950 arasında birbirinden kopuk parçalar halindeydi. Ulusal ekonomi, demiryollarının kapasitesiyle sınırlıydı. Bir bölgede demiryolu varsa, oranın ürünü ulusal pazara sunulabiliyordu.
***
Ekonomi ancak
Demokrat Parti döneminde "ulusal" hale geldi.
ABD destekli
karayolu atılımı, ülkeyi birleştirdi.
Bu gelişmelerden en çok yararlanan,
Ankara ile ittifak halindeki
İstanbul sermayesi oldu.
Anadolu sermayesi ancak
1960'larda devlete "
biraz da bana ver" demeye başlayabildi.
Erbakan'ın "
Milli Görüş" hareketinin özü, "
yerli", "
devletçi", "
ulusal pazarcı" olmasıdır.
Süleyman Demirel'in
Adalet Partisi'nde umduğunu bulamayan Anadolu sermayesi, Erbakan'ın kurduğu "
Milli Nizam" (MNP) ve "
Milli Selamet" (MSP) partilerine kaymıştı.
"
İslami simge ve söylemler" bu hareketin "
birliğini" sağlayan faktörlerdi. Yani olayın ideolojisiydi.
Kuran'dan hareketle bir düzen kurmayı hayal edenler vardı elbette. Ancak esas amaç, devleti kullanarak, Anadolu sermayesini (de) kalkındırmaktı.
***
Adnan Menderes'ten sonra, Anadolu sermayesini kalkındıran ikinci hamle,
Turgut Özal ile geldi.
Özal'ın ekonomiyi dünyaya açmasıyla birlikte, Anadolu daha hızlı büyümeye başladı.
Devlet desteği almadan, kendi çabasıyla ayakta duran bir orta sınıf doğdu.
Bu orta sınıf, önce Erbakan'ı destekledi. Çünkü çıkarlarını "
şimdilik en çok o" temsil ediyordu.
Ancak Erbakan'ın
vizyonu ulusal pazarla ve devlet müdahaleleriyle sınırlıydı.
Örneğin
Avrupa Birliği'ne karşıydı. Dünya ekonomisi söz konusu olduğunda,
İslam kardeşliğinden ötesini düşünmüyordu.
28 Şubat (1997) darbesi bardağı taşıran damla oldu.
Anadolu sermayesi, askeriyenin kendisine geçit vermeyeceğini apaçık gördü:
Belli ki askerler,
laiklik kisvesi altında, İstanbul merkezli büyük sermayeye kaynak aktarmaya devam edecekti.
***
Erbakan ise askerle anlaşmaya çalıştı. Ona göre askerlerle aralarındaki sorun, sosyoekonomik değil,
psikolojikti.
Kendisini iyi anlattığı takdirde, askerin ona engel olmayacağını sanıyordu.
Not: Bugün bile
AKP içinde,
laikçi-askerci çevreler hakkında, "
Bizi yakından tanısalar, böyle davranmazlar" diyen safdiller var. Halbuki siyaset sosyolojisinde kişiler değil, temsil ettikleri sınıf ve zümreler önemlidir.
Adam başörtüsüne baktığında, pastasına ortak olan yeni sınıfları görüyor. Başörtüsünün altındaki insanı tanısa ne olur, tanımasa ne olur!
***
Milli Görüş, "asker açısından", büyük burjuvaziye karşı kendi özerkliğini sağlayan bir kozdu. ("
Ekonomi senin olsun, devlete karışma" denklemi böyle işliyordu...)
Askeriye, müttefiki olan büyük burjuvazinin fazla güçlenmesini, Erbakan ile dengeliyordu.
Örneğin
1971 cuntası MNP'yi kapatınca... İki general
İsviçre'ye kadar gidip Erbakan'ı yurda davet etmişti: "
Dön gel, partini kur, bir şey yapmayacağız."
O da dönüp MSP'yi kurdu, AP'den kayan oylarla, Demirel'in tek başına iktidar olmasını engelledi.
***
28 Şubat darbesi uzun yolu kısalttı: Devlet desteğiyle değil, dünya ekonomiyle ilişkiler sayesinde büyüyen yeni orta sınıfın önünü açtı.
Asker, Erbakan'ı devirince, yeni sınıfların temsilcisi olan
Abdullah Gül ve
Tayyip Erdoğan gibi "
küreselciler" öne çıktı.
Erbakan'ın,
1990'lardan itibaren Türkiye'yi ve dünyayı doğru okuduğu söylenebilir mi?
Saadet Partisi'nin tek şansı olan
Numan Kurtulmuş'u göndermesine bakıyorum ve "
Allah rahmet eylesin" diyorum.