ABD'nin çiçeği burnunda Büyükelçisi Francis Joseph Ricciardone, "Bir taraftan özgür basından söz ediliyor, diğer taraftan nasıl gazeteciler gözaltına alınıyor; anlamıyoruz" dedi.
Ona, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik şöyle cevap verdi:
"Büyükelçiler bizim içişlerimize karışamazlar, bizim iç politikamızı dizayn edemezler...
Bu konuda kendilerine biçilmiş olan bir alan vardır, çizilmiş olan bir sınır vardır."
Cevap ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Philip Crowley'den geldi: "Evrensel ilkelere aykırı davranılırsa uyarırız."
***
Bence cevap verirken Hüseyin Çelik
stratejik bir hata yaptı:
Ortam böyleyken,
"İç politikamıza müdahale edemezsin" demek... Maksat o olmasa da,
"Biz bildiğimizi okuruz" anlamına gelir...
Amerikalı bunu,
"Bize sorun yaratan gazetecileri içeri atıyoruz" diye algılar.
Çünkü ABD'de, "
Ordunun hükümete müdahale etmesi için uğraşan" gazeteciler yok.
O halde Hüseyin Çelik'in şöyle demesi gerekiyordu: "Sen yenisin, bilmezsin... Burada vesayet yanlısı sürüyle gazeteci vardır... Bunlar demokrasinin ve basın özgürlüğünün arkasına sığınarak faaliyet gösterir... Gözaltına alınanlar, normal gazeteci değil,
darbecilerin medya kolu..."
***
Vesayet Rejimini küçümsemeyin:
İçeride ve
dışarıda sürüyle
"adamı" bulunuyor.
İşte Amerikalıları o "adamlar" aracılığıyla etkiliyorlar.
Örneğin ABD'de
Soner Çağaptay diye bir akademisyen var. Yazıları
Wall Street Journal gazetesinde,
Newsweek dergisinde filan çıkıyor.
Bırakın saçma sapan yorumları, bazen düpedüz palavra şeyler yazıyor. Ama Amerikalılar bunu bilmiyor ki...
***
Bir başka örnek,
İngiliz gazeteci
Gareth Jenkins... Ergenekon davası üzerine bir rapor hazırladı.
Jenkins'i, ABD'ye götürüp, bilhassa dış politikada sözü geçenlerin bulunduğu ortamlarda konuşturuyorlar.
Bu adam ortaya çıkarılan silahlardan, patlayıcılardan, bilgisayarlarda ve zulalarda ele geçirilen korkunç planlardan, yasal dinlemelerden tek kelime etmiyor...
Onun yerine, iddianamelerdeki birkaç çelişkiden hareketle koca davayı
"hayal" diye sunuyor Amerikalılara...
***
Balyoz Davası'nın sanığı
Çetin Doğan'ın ABD'de yaşayan kızı
Pınar Doğan ve damadı
Dani Rodrik'in çabalarını zaten biliyorsunuz...
Kendinizi Amerikalıların yerine koyun:
20 yıldır Türkiye'de yaşayan, iyi Türkçe bilen bir İngiliz gazeteciye inanmazsanız, kime inanırsınız?
Ya da
Harvard Üniversitesi'nin saygın bir ekonomi profesörüne güvenmemeniz mümkün mü?
***
"Ergenekon misyonerlerinin" sayısı ve çeşidi bol...
Hiç Türkçe bilmeden... Türkiye üzerine bir tane bile kitap/makale yazmadan... Hukukçu da olmadığı halde... Anayasamız hakkında ahkâm kesen
Andrew Arato'yu hatırlıyor musunuz?
Bu adam tek kelimesi dahi İngilizceye çevrilmemiş Türkçe kitaplardan, o alıntıları nasıl yapıyordu?
***
Büyükelçi Ricciardone acaba
"kimler tarafından yönlendirildi" de, böyle yanlış bir değerlendirme yaptı?
Bunu yakında öğreniriz. Ama şurası kesin:
Elçinin bilgisizliği,
Türk Dışişleri Bakanlığı'nın ve
AKP Dış İlişkiler Başkanlığı'nın bu konuyla hiç ilgilenmediğinin açık göstergesi.
Not: Ricciardone, görev yaptığı ülkelerin hükümetleriyle iyi geçindiği için, daha gelmeden
"Ergenekon Dostu Medya" tarafından eleştirilmişti. (Onlar
Edelman'gillere bayılır.) Başkan
Obama ile Başbakan
Erdoğan'ın ilişkileri de gayet sıcakken, bu çıkış da neyin nesi?
Acaba
"Tersten çakayım, denge yapayım" diye mi düşündü?