Gündem ne kadar hızlı değişiyor! Kafayı Wikileaks'in yayınladığı belgelere taktık, pazartesi günü (ve dün) arkadaşımız Mutlu Çölgeçen'in verdiği sarsıcı haberi biraz arka plana attık.
Halbuki haber fevkalade önemli!
"Balyoz Harekâtı"... Pardon, yanlış yazdım, "Birinci Ordu Plan Semineri" için Mart 2003'te, Org. Çetin Doğan başkanlığında, İstanbul'daki Selimiye Kışlası'nda toplanan bir grup komutanın, dönemin hükümetinden rahatsızlık duydukları...
Onun yerine bir Milli Mutabakat Hükümeti kurulması gerektiği konusunda hemfikir oldukları belgesiyle ortaya çıktı.
Neydi bu belge?
Seminere Genelkurmay Gözlemcisi olarak katılan Kurmay Albay Hasan Durak olup biteni izlemiş, sonra da raporunda yazmıştı.
Rapora göre ayrıca sıkıyönetim ilan edilecek, Milli İstihbarat Teşkilatı'nın başına da bir asker getirilecekti.
Benim açımdan çok önemli bir malumat daha yer alıyordu bu raporda:
Seminerde tehdit değerlendirmesi yapılmış ve "iç tehdidin", dış tehditlerden daha önemli olduğu saptanmıştı.
İç tehdidin birinci sıraya yerleştiğini duyduğunuzda, sakın aklınıza PKK filan gelmesin.
Seminerde bir numaralı tehdit olarak dönemin Hükümeti görülüyordu.
***
Bunları öğrenince ilk kez
1970'li yıllarda bir sol dergide gözüme çarpan o başlığı hatırladım:
"Türkiye, Türk ordusunun işgali altındadır."
Derginin hiçbir özelliği aklımda kalmamış. Ne adı, ne siyasi çizgisi... Sadece o çarpıcı başlık!
Tabii
Kürt milliyetçileri bu fikri başka türlü dile getirdiler, mesela
"Kürdistan, Türk ordusunun işgali altındadır" dediler.
Milliyetçi ideolojiye uygun bir laftı bu: Ne bileyim mesela, sert
Katalan milliyetçileri de
"İspanyol ordusunun işgali altındayız" filan diyordur herhalde.
Ama benim gençken okuduğum o cümle daha çarpıcıydı. Çünkü sadece Kürtlerin değil,
Türklerin de işgal altında olduğunu söylüyordu.
Dedim ya, o başlık altındaki makaleden hiçbir şey hatırlamıyorum. Büyük olasılıkla kastedilen, bizimkinin bir
NATO ordusu olmasıydı.
Yani bıraksalar halkımız
sosyalizmi kuracaktı ama komünizm düşmanı
ABD, Türk ordusunu NATO aracılığıyla kullanarak bunu engelliyordu.
***
Bugünden geçmişe baktığımda ise şunu görüyorum: Bu halk galiba hakikaten işgal altında yaşamış.
Baksanıza...
Kasım 2002'de yasalara tamamen uygun bir genel seçim yapılıyor... Halkın oyuyla şekillenen
Meclis'ten güvenoyu almış, meşru bir hükümet çıkıyor...
Ama kurulmasından sadece
dört ay sonra,
Mart 2003'te, bu Hükümet bir grup komutan tarafından öncelikli tehdit olarak görülüyor!
Ne biçim bir zihniyet bu?
Bazı emniyet supapları olmasa... Mesela Org.
Yaşar Büyükanıt'ın imzasıyla kendisine sunulan bu rapora dönemin GK Başkanı Org.
Hilmi Özkök göz yumsa, olur verse, desteklese... Al sana askeri darbe!
***
Vaziyet bu... Bugün Balyoz Davası bağlamında yargılanan üç komutan sivil iktidar tarafından açığa alınmış durumda...
Ama o da ne? Hukuk devleti ilkelerine ve demokrasiye bağlı olduğunu iddia eden CHP Başkanı
Kemal Kılıçdaroğlu, açığa almalar nedeniyle Hükümeti eleştiriyor.
İnsan biraz empati kurar!
Kemal Bey başbakan olsa... Hükümetini devirmeye kalkışanlara izin verir mi?
Koltuğunu tehdit eden
Önder Sav'ı nasıl saf dışı bıraktığını gördük işte.
Eğer Kılıçdaroğlu,
"Asker beni devirmeye kalkışmaz" diyorsa; gömleği, kasketi ve
Et-Balık Kurumu'yla örnek aldığı
Bülent Ecevit'in
70'li yıllarda başına gelenleri tekrar düşünmesini kendisine tavsiye ederim.
Bir vatandaş olarak, ana muhalefet partisi başkanından demokrasinin yanında yer almasını beklemek hakkımdır sanırım.