Dört yıl önceki Denizlispor maçında üzülme kapasitemin çoğunu harcadığım için, Fenerbahçe'nin yarattığı hüsran dalgalarına artık kolayca tahammül ediyorum. O kadar ki Trabzonspor beraberliğiyle şampiyonluğun kaçmasını dahi fazla önemsemedim.
Aynı şekilde, Young Boys'u geçememek de derin bir etki bırakmadı üstümde.
Velhasıl Fenerbahçe ile ilişkimiz epeydir limoni durumda. Bugünlerde tek ilgi odağım, başarılı olmasını yürekten dilediğim Aykut Kocaman...
Mesela İstanbul'daki maçta Alex'i oyundan alarak, orta sahayı güçlendirmesi hoşuma gitti: Maçı doğru okumakla kalmıyor, Aziz Yıldırım'ın prensini de çıkarabiliyordu.
Devamını getirecek mi?
Tahammül edebilecek mi?
Bilmiyorum ama hep böyle olması gerek: Başkan işine müdahale ettiği an, Kocaman'ın futbolcular üzerindeki otoritesi biter çünkü.
Anelka, doğru dürüst antrenman yapmadan, hazır olmadan maça çıkmıştı. Niye? Daum böyle bir aptallık yapacak hoca mı? Değil elbette. Ama Başkan, "Küfeyle para verdik, seyirci görmek, medya yazmak ister, sok şunu oyuna" dediğinde akan sular duruyordu. Aykut Kocaman ne diyor: "Koşan, dikine oynayan, rakibini ısıran bir takım yaratmak istiyorum." Ancak o da biliyor ki Alex olduğu sürece bunu sağlam takımlara karşı yapamaz.
Peki, bu gerilim nasıl çözülecek?
İşte kritik nokta: Aziz Yıldırım'a boyun eğerek "ısırganlıktan" vazgeçmek mi? İstifa dilekçesini hep yanında taşımak şartıyla, kendi tercihini Başkan'a rağmen uygulamaya çalışmak mı?
Yoksa mesela; Stoch, Dia, Emre, Topuz gibi oyuncuların ciğerlerine güvenerek, Alex'i, Hagi'leştirmek mi?
Elbette maç dediğin futbolcu için seyredilir. Ama ben F.Bahçe'yi, Aykut Kocaman için izleyeceğim.
Not: "2-2 ve üstü" beraberliklere neden "1" yerine "2" puan verilmiyor? Hiç kuşku yok ki bol gollü beraberlikler, seyirci açısından, 0-0 ve 1-1'den çok da tatmin edici. Ödüllendirmek gerek.