Olayı biliyorsunuz: AKP kanadı yeni Anayasa paketiyle yüksek yargıyı Avrupa Birliği ülkelerine benzetmek istiyor.
Temel amaç... 1) Parti kapatmayı zorlaştırmak, 2) Anayasa Mahkemesi (AYM) ile, 3) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nu (HSYK) çok sesli hale getirmek.
Anayasa paketinde birçok madde var ama CHP yukarıdaki konularla ilgili üç maddeyi diğerlerinden ayırma çabasında.
CHP Başkanı Deniz Baykal, "konuşalım" filan diyor ama asıl hedefinin yüksek yargıda herhangi bir değişikliğin yapılmaması olduğunu herkes biliyor.
Niye? 1) "Parti kapatma kolay olsun, rakiplerim yargı aracılığıyla siyasetten elensin"... 2) "AYM ve HSYK hiç değişmesin ki şimdiye kadar olduğu gibi CHP'yi mutlu eden kararlar alınsın" düşüncesinde.
***
Böylece CHP, benim
"negatif iktidar" dediğim "yaptırmama", "veto etme", "engelleme" gücünü koruyacak.
Yani Türkiye'nin
yasamaya endeksli geleceği, oyların en fazla
yüzde 25'ini alan bir partinin lideri tarafından belirlenecek.
Karşı taraf Meclis'in yasama yetkisini gasp eden bu sisteme itiraz edince de cevap hazır: "Çoğunlukçu olmayalım, çoğulcu olalım."
Avrupa'da şiddeti savunanlar haricinde parti kapatılmadığı hatırlatıldığında ise koyun maskesi takmış kurtlar ortaya çıkıveriyor: "Parti kapatmaya biz de karşıyız, onun yerine siyasetçileri yasaklayalım."
***
Bir soru: Anayasa önerisi ortaya atıldığında, içeriğine dahi bakmayacağını söyleyen Deniz Baykal, şimdi niye AKP merkezine bile gitmekten söz ediyor?
Çünkü HSYK'nin, CHP zihniyeti açısından hayati bir konumu var. Yargının işleyişini belirleyecek olan yeni üyeler orada seçiliyor.
(Ayrıca Kurul,
Ergenekon ve
askeriye bağlantılı çeşitli davalarda gördüğümüz gibi, güncel konulara da müdahale ediyor.)
İstatistikler, ifşaatlar, tavırlar gösteriyor ki
Yargıtay'a ve
Danıştay'a üye seçilirken, sadece liyakate değil,
Kemalizm'e olan
sadakate de bakılıyor.
***
Dahası var: Yargıtay ve Danıştay, HSKY'ye, Yüksek Seçim Kurulu'na, Uyuşmazlık Mahkemesi'ne, Kamu İhale Kurumu'na, Rekabet Kurulu'na da üye atıyor.
Nasıl mı?
Çoğunlukçu seçimle! 27 Mart tarihli yazıda örneğiyle anlatmıştım: Kurumda kim çoğunluktaysa, üye belirlemede
mütemadiyen onun dediği oluyor.
İşte Baykal, tam da bu
"kast sistemi" değişmesin diye çırpınıyor. Her türlü tavizi vermeye hazır; yeter ki kendi lehine çalışan statüko bozulması.
Çünkü sistem değişirse, CHP ile bürokrasi arasındaki
birbirinden beslenme ilişkisi de zamanla kopacak.
***
Başbakan
Erdoğan bütün bunları bilmez mi? Elbette biliyor ve Baykal'ın tuzağından kaçıyor.
Aksi mümkün mü? Ya ne yapsın?
Partisini kapatmaya, kendisini de siyaseten yasaklı hale getirmeye çalışan bu sisteme dokunmasın mı?
Kendinizi Erdoğan'ın yerine koyun: Elinizi kolunuzu bağlamaya çalışanlarla uzlaşabilir misiniz?
Önce karşı taraf, siyaset yapma hakkınızı sonuna kadar kabul edecek... Yani
demokrasiye uygun davranacak.
Her türlü "uzlaşma, pazarlık, tartışma" ancak ondan sonra mümkün olur. Yanlış mı?
"Uzlaşsınlar" diyenlere iyi bakın: Tamamı CHP'ye yakındır.
Nihai karar anında CHP'yi tercih ederler.