Türkiye'nin şaşırtıcı gerçeklerinden biri de şudur: Nüfusun büyük çoğunluğu Müslüman olmasına karşın, kendisine "laik" diyen insanlar, İslam tarihini pek bilmez. Bu konudaki bilgileri okul sıralarında verilen bilgiden ibarettir.
Laikliği, "yol gösterici bir ölçüt" olarak değil de, bir "yaşam biçimi" gibi savunan bu laikçiler, siyasi konuları analiz ederken, örneğin Hz. Muhammed'in yaptıklarını bir referans noktası olarak görmez.
Diyelim ki CHP'li bir siyasetçi, "Biz o dönemde Hz. Muhammed'in Hendek Savaşı'nda uyguladığı taktiği uyguladık" gibi bir laf etmez.
İşin ilginç yanı, Anadolu kökenli muhafazakâr siyasetçiler de bu tip göndermelerden uzak durmaya çalışır.
Çünkü o tarz bir laf ettiklerinde, "Bunların dinci olduğu referanslarından belli" gibi bir suçlama ile karşılaşacaklarını bilirler.
***
Ancak bu durumun ilginç bir istisnası vardır: Laikçiler bazı durumlarda, İslam tarihinin
belli bir bölümünü hatırlayıverir.
Örneğin geçen gün CHP Başkanı
Deniz Baykal, yeni Anayasa önerisinin yargıyla ilgili bölümlerine ilişkin olarak birden geçmişi gündeme getirdi ve şöyle dedi:
"İslam tarihinde yargıya yönelik ilk müdahale
Emeviler döneminde yapılmıştır. Onlar da yargıyı yönlendirmek istemiştir. Özel mahkemelerle muhalifler sindirilmiştir. Hz. Peygamber'in ailesini hedef alan uygulamalar yapılmıştır."
***
Buradaki kritik söz hiç kuşkusuz
"Emeviler" kelimesidir. Bu kelime belli bir inanç grubunun, yani
Alevilerin dikkatini çekmek için kullanılmıştır.
Baykal'ın amacı Anayasa değişikliği konusunda Alevileri, deyim yerindeyse seferber etmektir.
İşte ilginç dediğim nokta bu...
Dikkat ederseniz, pazar günü de yazdığım gibi, tartışma şimdiye kadar
"seküler" tabirlerle yürütüldü.
Anayasa önerisi yüksek yargıyı, çeşitlendirerek çoğulcu hale getirmeye çalışıyor.
Kemalist bürokrasi ise kendi konumunu yani statükoyu korumak için uğraşıyor.
Bu çekişmede taraflar, örneğin,
"ele geçirmek" gibi
"seküler" kelimeleri kullanıyorlar.
Eskiden olduğu gibi "Bu dinciler şeriatı getirecek" gibi laflar edilmiyor(du).
***
Ama görüyoruz ki bu tavır "iki yönden" değişiyor: Örneğin CHP'nin önde gelen
polemikçilerinden biri
"İslam faşizmi" artık neredeyse
"arkaik" denecek laflar etmeye başladı.
Burada amaç, dini terimler kullanarak karşı tarafı damgalamak ve töhmet altında bırakmak.
Evet, iki ayaklı stratejinin ilk ayağı, rakibi şeriatçılıkla suçlamayı amaçlıyor.
Diğer ayak ise destekçilere hedef göstermeyi amaçlıyor: Yeni Anayasa'yı Emevilikle nitelendirmek,
Alevilere,
"İşte hedefiniz, saldırın" demekle aynı şey.
Eski bir siyasi numara bu: Kendisine laik diyenler, aniden belli bir dini terminolojiyi kullanmaya başlıyor.
Bugün ağızlarından
"laiklik, çağdaşlık, aydınlık" gibi (seküler) kelimler eksik olmayanlar... Ertesi gün,
"Emeviler, Muaviye, Yezid" diye konuşmaya başlıyor.
Yani şartlar laik görüntüyü kazıdığında, altından bir dini inanç sistemi çıkıveriyor.
O zaman bazı modern değerlerin, akılla değil, inançla benimsendiğini anlıyoruz.
Böylece yeni Anayasa,
"rasyonel tartışmanın" değil,
"dogmatik bakışın" konusu oluyor. Fikirler değil, inançlar çekişiyor.
Peki, buna
dincilik demeyeceğiz de, ne diyeceğiz?