Oyun hep aynı: Önce amaca uygun bir 'laf' bulmak. Bir kavram, bir deyim, bir mecaz, bir iddia... Söyleyen değişiyor: Bazen siyasetçi, bazen bürokrat, bazen akademisyen...
Sonra "lafı" gerçek bağlamından kopartıyor, sonra da ek anlamlar yükleyerek süslüyorlar.
Ardından sıra ambalajlanmış "lafı" kamuoyuna sunmaya geliyor.
Bir köşe yazarı o "lafa" değiniyor. Bu bir işaret fişeği oluyor: Sonra, adeta bir histeri salgını gibi diğer köşelere atlıyor "laf".
Derken sıra TV'lerindeki tartışma programlarına geliyor. Uydurdukları "laf" sanki bir gerçekmiş gibi üzerinde konuşulmasını sağlıyorlar.
Zamanla iş daha da dallanıp budaklanıyor. Devreye akademisyenler giriyor. Hayatlarında hiç kullanmadıkları o "lafı" araştırmaya başlıyorlar.
Asıl etki ise karşıt görüşlülerin "lafa" girmesiyle sağlanıyor. Eleştiriler lafın dolaşımını artırıyor. Böylece uydurulmuş olan "laf" gerçek oluyor.
***
Örnek mi istiyorsunuz?
İşte '
Türkiye, Malezya mı oluyor' tartışması. Yukarıda anlattıklarımın hepsi yapıldı. Ortalık inledi. Sonra söndü gitti.
Bir başka örnek: '
Mahalle Baskısı' lafı... Malezya zımbırtısına göre daha başarılı oldu, çünkü herkesin anlatacak bir 'baskı' hikayesi vardı. Önünü arkasını düşünmeden üstüne atladılar.
Başka "laflar" da oldu: Mesela
Kapatma Davası sırasında yeniden dolaşıma soktukları '
yargı bağımsız olmalı' ya da '
demokrasilerde çoğunluk her istediğini yapamaz'...
Mesela
1923,
1950, 1965 ve
1983'ten sonra, ülke en önemli dönüşümlerinden birini yaşarken ortaya attıkları '
Türkiye muhafazakarlaşıyor' uydurması.
***
Şimdi bir "lafı" daha dolaşıma sokmaya hazırlanıyorlar: '
Sivil darbe'.
Aslında "laf" yeni değil. Daha önce de söyleyenler vardı. (Farkın ne olduğuna aşağıda değineceğim.)
İşaret fişeğini, Başbakan
Erdoğan polisin demokrasinin teminatı olduğunu söylediğinde attılar.
(Aynı söz, şeref defterlerine
asker için yazıldığında gıkını çıkarmayanlar, birden haykırmaya başladı.)
Ne tür bağlantılar kuracaklarını önümüzdeki günlerde göreceğiz:
Biri
Mussolini İtalya'sından söz edecektir. Bir başkası
Hitler Almanya'sından...
Putin'i de unutmazlar tabii ki.
Geçmişe bu açıdan bakarlar: '
Demokrat Parti sivil darbe yapmıştı' diyenler zaten var.
Popüler tarih sayfalarında ve programlarında, geçmişin sivil darbecilerini günümüze zıplatacaklardır.
***
Ancak bunlar önemli değil. Çünkü güncellikleri yok. Peki, güncel ne var?
Güncel meseleler belli:
1) '
Kürt Açılımı' denilen süreç.
2) Yüksek yargıdaki gerginlik.
3) Ergenekon Davası.
"Sivil Darbe" yukarıdaki
üç madde için bir '
şemsiye laf' olacak. Onu yaptın sivil darbe, bunu dedin sivil darbe.
Lafın alıcısı da hazır: Askeriyenin bir kısmı, yüksek yargıda kadrolaşanlar, CHP'liler, Cumhuriyet gazetesi. (Göbeğini açan kızları da unutmayalım.) Bunlar eski dostlar.
Ve yeni müttefikler: "İşin içinde Amerikan parmağı var" sözünü duyar duymaz koşturmaya başlayan
Saadet Partililer.
"Kürt Açılımı filan istemeyiz, savaşa devam" diyen
MHP'liler.
"Laf" dediğime bakmayın, düpedüz
psikolojik operasyon bu.