Son günlerde iki türbanlı kadına aynı şeyi söyledim. Ve aynı cevabı aldım. İlki... AKP'nin önemli simalarından, türbanı yüzünden Meclis'e giremeyen Ayşe Böhürler . Son derece aktif bir kişiliğe sahip olan Böhürler, halkının çoğunluğu Müslüman olan ülkelere giderek kadınlarla yaptığı röportajları "Duvarların Arkasında" (Aslıhan Eker ile birlikte; Timaş Yay.) adıyla kitaplaştırdı. Çalışmanın belgeseli de yakında bitecek.
Kitabın tanıtım gecesinde Böhürler'e, "Görünen o ki AKP'nin feministi de sizsiniz" diye takıldım ve beklemediğim bir cevap aldım: "Hayır, ben feminist değilim."
Aradan zaman geçti. TV Net için, alanlarında öne çıkmış kadınları konu edinen "Lila ve Mor" adlı belgeselin yapımcısı Betül Bozdoğan'a, "Demek feministlik yapıyorsunuz" dedim. Ondan da aynı tepkiyi aldım: "Kadınların sorunlarına elbette duyarlıyım ama feminist değilim."
O rozete karşılar
Bu tepki ilginç.
Sağlıktan eğitime, psikolojiden iş hayatına kadınların, "kadın olmaktan" kaynaklanan sorunlarıyla ilgilenen herkes feminizmin bir parçası değil mi?
Cinsiyetler arasında eşitsizliğin bulunduğu her noktada feminizm mümkündür.
Yani eşitsizliğin altı çizilir... Eşitsizliğin üstesinden nasıl gelineceği konuşulur... Bunu başaranlara kulak verilir... Eşitsizliği aşmanın felsefesi ve siyaseti yapılır...
Tabii farklı bakış açıları ve yaşam biçimleri, farklı feminizm türlerine yol açıyor. Mesela:
Radikal feministler... Sosyalist feministler... Eşitlikçi feministler... Liberal feministler... Çevreci feministler... Erkek düşmanı feministler... Erkek dostu feministler... Bir ara İslamcı feministlerden de söz edilmişti.
Velhasıl feminist olmak gayet "normal" bir durum... Ancak birçok kadının bu kavrama alerjisi var.
Sadece Böhürler ve Bozdoğan değil... Bugüne kadar konuştuğum, çok çeşitli kesimlerden nice kadın... Bence düpedüz feminizm yapmalarına rağmen... Bu sıfatı kesin bir dille reddettiler.
Evet, reddettiler ama... Bildiklerini okumaya devam ettiklerine bakılırsa... Onların derdi "etiket" ile... Yani "feminist" rozetini yakalarına takmaktan hoşlanmıyorlar...
"Aç-kapa" baskısı
Onlar kendilerini nasıl adlandırırsa adlandırsın, feminist düşünce tarzının bize katacağı çok şey var.
Bana sorarsanız "türban" da bir feminist meseledir. Çünkü türbanı erkekler takmaz. Kadına hastır.
Mesela geçenlerde kaleme aldıkları "Söz konusu özgürlükse, hiçbir şey teferruat değildir" bildirisiyle ses getiren Hilal Kaplan, Neslihan Akbulut ve Havva Yılmaz ...
"Kürtlerden Alevilere, çeşitli kesimlerin sorunları devam ettiği sürece, türbanlıların da özgür olamayacağını" belirten bu bildirinin öncülerini, geçen akşam Yavuz Baydar'ın yönettiği "Rota" programında (Samanyolu Haber) izledik. Gazetelerde söyleşilerini okuyoruz.
"Eğer siyasal simgeden söz edilecekse... Kadınlara 'Başınızı açacaksınız' emrini vermekle asıl siyasal simgeyi Cumhuriyet rejimi yaratmıştır" diyorlar.
Bana sorarsanız: Kadına "aç" ya da "kapa" diyen bir sistemin, bir düzeneğin bulunduğu her yerde feminizm de olmalıdır.
Bizde, bilhassa genç kadınlara nasıl davranması gerektiğini söylemeye hevesli erkek çoktur. Doğruyu hep onlar bilir.
Bence... Türbanlılar üniversiteye girme şansına sahip olursa... Muhafazakar erkekler, bir süre sonra, onları sinir edecek bir feminist muhalefetle karşı karşıya kalacak.
Ey erkekler... Feminist bilinç ve terminoloji ile donanmış kadının şerrinden
korkun!