TV'deki programda Uğur Dündar soruyor: "Her gün olup bitenlerle ilgili size rapor geliyor. Brifing alıyorsunuz. Milli Güvenlik Kurulu'na katılıyorsunuz. Türkiye'de 'derin devlet' var mı?"
Erdoğan bu soruya şöyle cevap veriyor: "Bir arkadaşımın güzel bir tespiti ile derin devletten farklı bir şey var. 'Derin Türkiye' var. Geçmişte ben söyledim. Kurumların içinde maalesef kamu hukukunu şöyle ters yüz ederek etrafından dolaşmak suretiyle adım atanlar, çalışanlar var. Sıkıntı buradan geliyor."
Dündar tekrar soruyor: "Bu derin Türkiye sizin ve partinizin önünü kesmek için faaliyette mi?"
Cevap: "Şüphesiz tabii... Onlar o faaliyetlerini sürdürecek. Biz onları aşacağız. Kaldıracağız. Ülkemizin önünü açacağız... Çözüyoruz, çözeceğiz. Açtıkça inşallah halkımızın huzuru çok daha artacaktır."
***
"Derin Türkiye" tabirinin böyle bir akış içinde kullanılması tuhaf değil mi?
Çünkü bu şekilde, bu sırayla ifade edilince, sanki devletin çeşitli kurumlarında yuvalanmış "siyasi çeteleri" ve varlığını güçlü biçimde tahmin ettiğimiz darbe heveslisi "cuntaları" tarif etmek için kullanılıyormuş gibi duruyor.
Halbuki...
Bundan 10 yıl önce, 1997'deki 28 Şubat yarım darbe sürecinde, "Derin Devlet" tabiri bol bol kullanılmış ve tartışılmıştı.
O zaman bazı yorumcular "Derin Millet" ten söz ediyordu. Bazıları buna "Derin Türkiye" de demişti. O sözlerle kastedilen şuydu: "Evet, Erbakan-Çiller hükümeti ordu tarafından iktidardan uzaklaştırılıyor ama Türkiye'nin sağduyu sahibi kitleleri bu durumdan hoşnut değil. Sandıkta bunun karşılığını verecektir."
Bu yaklaşım, biraz gecikerek de olsa, doğru çıktı. Önce, yani 1999 seçimlerinde şaşkına dönen halk; daha sonra, yani 2002 seçimlerinde
AKP'yi iktidara taşıdı.
Bugün de şunu görüyoruz: Halk, özellikle iletişim teknolojilerinin yaygınlaşması sayesinde, dönen dolapların, kurulan tezgahların farkında.
Bu nedenle, dört buçuk yıllık yıpranmaya rağmen AKP oylarında ciddi bir düşüş görülmüyor. Hatta birçok ankete göre artış bile söz konusu.
***
"Derin Türkiye" tabiri 'olumsuz' anlamda bir kere kullanıldı.
Hatırlarsınız: Hani 2002 seçimlerinden önce Ecevit-Bahçeli-Yılmaz koalisyonu vardı. Sonra İsmail Cem ve arkadaşları DSP'den ayrılarak Yeni Türkiye Partisi'ni kurdular. Kemal Derviş'ten de aldıkları güçle iktidar olacaklardı. Sonra Derviş caydı, vs. vs.
İşte bunlar olurken, gazeteci Alev Er, ' gazetem.net' adlı internet sitesinde, "Bu Yeni Türkiye, değil olsa olsa Derin Türkiye'dir" diye yazmış ve yapılanın aslında bir ' siyaset mühendisliği' operasyonu olduğunun altını çizmişti.
***
Velhasıl bu tip; gündeme ilişkin, bağlamı özel değerlendirmeler haricinde, "Derin Türkiye" sözü ' olumlu' anlamda kullanılıyor.
Bu yüzden ben Başbakanın o tabiri niye tercih ettiğini (ya da edermiş izlenimi verdiğini) anlayabilmiş değilim.
Eğer amacı "Derin Devlet" sözünden uzak durmaksa... Yani derin devleti, her ülkede bulunan, pek göz önünde olmayan, asıl işi, ' dış güçlerin çeşitli operasyonlarına karşı güvenliği sağlayan teşkilatlanma' olarak algılıyorsa... Peki, tamam... Ama "Derin Devlet" yerine "Derin Türkiye" demenin ne gereği var? Bu tabir olup biteni halka anlatmıyor ki! Tam tersine kafa karıştırıyor.
Aslında, "milli hakimiyet" ve "demokrasi" geleneği içinde siyaset yapanların dayanacakları en önemli merci, en önemli meşruiyet kaynağıdır "Derin Türkiye". Erdoğan'ın bu tabiri artık 'olumsuz' bir anlamda ağzına almaması gerek.
Not: Eğer Erdoğan, "Derin olan bir şey varsa, o da Türkiye'dir, derin Türkiye'dir" demek istediyse... O zaman bunu net, apaçık bir biçimde ifade etmeli. Böyle kullanınca yanlış anlaşılıyor.