Hatırlarsınız: Türkiye Büyük Millet Meclisi, ISO 9001 Kalite Güvence Belgesi almış ve bunu bir törenle kamuoyuna duyurmuştu.
Ancak törende kırık üç sandalye yüzünden konukların kaza atlatmasını medya, "Bu ne biçim kalite" diye diline dolamıştı.
Tabi Meclis Başkanı Bülent Arınç bu haberlere kızmış ve özetle "Olayın esasını kaçırmayalım" türünden bir açıklama yapmıştı.
Ben de burada "Olayın esası zaten tam da o 3 sandalye" diye yazmıştım. Çünkü söz konusu kalite güvence belgesi bu işe yarar!
Önce işlerin nasıl yürütüleceğini belirleyip yazarsınız... Ardından da yazdığınız şeylere uyarak işinizi yaparsınız... Yeni ihtiyaçlar olursa süreç kendini tekrarlar: Yine yazıp yine uygularsınız.
Sandalye örneğine dönersek... Eğer bazı sandalyeler kırıksa arzu ettiğiniz kalite seviyesini tutturamamışsınız demektir.
Ancak Meclis'teki kalite seviyesinin çok daha vahim olduğu ortaya çıktı. Başkan Arınç partilere gönderdiği yazılarda, 343 milletvekilinin, tutanakla saptanan 974 olayda, Meclis güvenliğini bozacak şekilde davrandığını belirtti.
Belli ki ISO 9001 belgesi almak için harcanan emeğin, vaktin ve paranın önemli bir bölümü sokağa atılmış durumda. Çoğu milletvekili adeta bir kabadayı gibi davranarak hem kurallara uymuyor, hem de Meclis'in (yani kendilerinin) güvenliğini tehlikeye atıyor. Bülent Arıç ise ancak uyarabiliyor.
Halbuki bu kişiler uyarıdan muyarıdan anlamaz. Eşine dostuna, partilisine seçmenine hava atma fırsatını kaçırmaz. Peki dokunulmazlığı olan milletvekillerinin güvenlik kurallarına uyması nasıl sağlanır?
Bir sürü fikir ortaya atılabilir ama önemli olan Arınç'ın bulacağı yöntemdir. Atla deve değil, istenirse olur bu iş. Tabii 'istenirse'!