SABAH ile TEMA Vakfı'nın ortak projesiyle önemli bir kalkınma sürecine giren Erzurum Pasinler'deki Yayladağ ve Kotandüzü köyleriyle ilgili genel durumu dünkü haber ve köşe yazılarından öğrendiniz.
Ben bugün başka bir noktaya değinmek istiyorum: Projenin uygulanması toplumsal yapıyı nasıl değiştirdi?
Projede ziraat mühendisi, orman mühendisi, arıcılık uzmanı gibi teknik bilgiye sahip kişiler görev almıştı. Başka? Evet bir kişi daha vardı: Toplum bilimci!
Erzurum Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nden Dr. Nuray Karaca toplumsal yapı açısından köylerin hem geçmişini biliyor, hem de bugününü. Ondan öğrendiklerimi toparlamaya çalışayım...
***
Önce bir saptama yapalım: Toplum söz konusu olduğunda asla 'herkes için iyi' ya da 'herkesin çıkarına' diye bir durum yoktur. Değişim karşısında birileri kazanırken, birileri kaybeder. En azından birileri daha çok memnun olurken, birileri gelişmelerden daha az hoşnut kalır.
Köylü toplumlarında da bu ilke geçerlidir.
İki yıl önce proje yürürlüğe konduğunda, örneğin Yayladağ köyünde, belli bir sınıfsal farklılık vardı. En önemli ayrım büyükbaş hayvana sahip olanlarla, büyükbaş hayvanı hiç olmayanlar arasındaydı.
O halde topluluğu 5 kategoriye ayırabiliriz: 1) Çok zenginler, 2) Az zenginler, 3) Orta kesim, 4) Az fakirler, 5) Çok fakirler...
'Çok zengin' diyorsam sakın aklınıza İstanbul, Ankara gibi kentlerde yaşayan zenginler ya da Çukurova'nın büyük toprak sahibi çiftçileri gelmesin. Yayladağ'ın çok zengini, kentli sabit gelirliden daha az kazanan bir kişi.
***
Peki TEMA köye girince neler oluyor?
İki yıllık süre içinde en çok kalkınanlar 'orta kesim' ve 'az fakirler'. Projeden en çok onlar yararlanıyor. Az ve çok zenginler bu işten pek memnun kalmıyorlar. Ancak seslerini çıkarmıyor ve memnunmuş gibi görünüyorlar.
'Sıkıntıları neymiş' derseniz... Eskiden daha yoksul olanlar zenginlerin yanında çalışıp, köyün yönetiminde söz sahibi olmayan bir kesimken... Proje sayesinde 'sesleri daha çok çıkar' hale geliyor. Bu da otoritesinin sarsıldığını gören zenginlerin canını sıkıyor!
Evet canları sıkılıyor ama bunu dile getirmiyorlar. Niye? Bir kere projeden onlar da az buçuk yararlanıyor. İkincisi projeye sadece SABAH değil; valilik, kaymakamlık, jandarma gibi devlet kurumları da destek veriyor. Böyle bir ortamda hoşnutsuzluklarını dillendirmeleri uygun olmuyor. Susuyorlar!
Bir soru daha: Madem susuyorlar, hoşnut görünüyorlar; rahatsızlıklarını biz nereden biliyoruz? Cevap basit: Kadınlar anlatıyor!
'Yabancılarla' daha önce konuşmayan, 'kaç-göç' yapan kadınların ağızları yavaş yavaş açılıyor. Özellikle arıcılık ve biçki-dikiş kursları sayesinde kadınlar evin gelirine katkıda bulunuyor. Bu da özgüvenlerini artırıyor. Talep ve arzularını ortaya koymaya başlıyorlar: "Bıktık ekmek yapmak için tandırla uğraşmaktan; köyümüze fırın isteriz..." Mırın kırın eden erkekler, kadınların talebine daha fazla direnemiyor.
'Aile planlaması' ve bazı 'cinsel bilgiler' de kadınların önce susup sonra konuşmaya başladığı diğer konulardan...
Velhasıl en büyük değişim, köyün kendine yeten ekonomisinin, ulusal pazar ekonomisine bağlanmaya başladığı noktada oluyor. 'Artı ürünün' ortaya çıkışı sadece farklı zümreleri değil, kadın-erkek ilişkisini de değiştiriyor.
SABAH-TEMA projesini küçük bir sosyoloji laboratuvarı olarak da görebiliriz.