Marksist tarihçi Edward Palmer Thompson'un (1924-1993) 'İngiliz İşçi Sınıfının Oluşumu' adlı (Birikim Yay.) devasa bir çalışması vardır.
Thompson 1963'te yayınlanan bu kitapta İngiliz işçi sınıfının 19'uncu yüzyılda, 'kendini kurmasını' inceler: Şarkılar, ilahiler, 'pub'lar, direniş biçimleri, kitaplar, gazeteler, dergiler...
***
Peki ya Türkiye'deki işçiler? Osmanlı'da Müslüman olmayanlar biraz sermaye birikimi sağlamıştı. Ama dağılan imparatorluğun ardından kurulan ulus devletle birlikte savruldular. Onların yerine devlet aracılığıyla 'Müslüman-Türk burjuva' oluşturulmaya çalışıldı. Aynı dönemde devlet de Kamu İktisadi Teşebbüsleri'ni kurdu.
Sonuç: Burjuvalar ve işçiler hep devletin eline bakar oldu. Bu yüzden ne burjuvalar kendilerine has bir kültür geliştirebildi, ne de işçiler...
İşçi kültürü bizde köylülük, Alevilik ve milliyetçilikle bezenmiş, eklektik bir oluşum olarak karşımıza çıktı. Grevlerde davul zurna eşliğinde halay çekmeleri ve 'Bağımsız Türkiye' diye slogan atmaları bundandır.
Bugün 1 Mayıs İşçi Bayramı. DİSK'in 'yumuşatılmış' sloganlarına bakıyorum: 'Fabrikamı seviyorum', 'İşimi seviyorum', 'Evime ekmek götürmeyi seviyorum'... Burjuvaların bu tür sözlere itirazı olmaz. Halbuki daha 1990'larda Türk-İş Başkanı Bayram Meral, "Tekel'in özelleştirilmesi vatana ihanettir" diyebiliyordu. (DİSK de buna itiraz etmiyordu.)
Ama devir değişiyor... MÜSİAD, 'Paranın rengi-imanı olmaz' demeye başlayarak, nasıl TÜSİAD ile aynı çizgiyi tutturuyorsa... DİSK de 'utana sıkıla' sermayeye yakınlaşıyor. 'Utana sıkıla' diyorum çünkü şu soru henüz ortada: Fabrikanın 'nihai ve meşru' sahibi kim? Kimin fabrikasında çalışmayı tercih edersin; devletin mi, burjuvanın mı?
Burjuvazinin 'devletten özerkleşme' süreci sancılı bir biçimde sürmekte... Henüz 'kararlı' gözükmese de DİSK, bu tür sloganlarla aynı yola adım atmış oluyor. Eğer Türkiye'de işçi sınıfı kendine has bir kültürü oluşturacaksa... Bu ancak devletten 'koparak' mümkündür.