Geçen gün bizim yazı dizisinde, bağımsız İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'ya sorular yönelttiğini ve bunlara yazılı cevap istediğini belirtmiştik.
Biz bunu yazınca Emin Şirin aradı. Telefonda da olsa, tanıştık, üç beş kelime konuştuk... Bu arada ilginç bir şey öğrendim.
"Ne oldu, sorularınıza Bakan'dan cevap geldi mi" diye sordum. "Hayır, gelmedi, geleceğini de sanmıyorum" dedi. Niye? "Çünkü cevap vermezse yaptırımı yok!" Nasıl yani? "Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 99'uncu Maddesi"ne bakarsanız, anlarsınız." Ben de baktım. Aynen şöyle yazıyor:

***
Yazılı Sorunun Cevabı MADDE 99.
Yazılı soruların cevabı, Başbakanlık veya ait olduğu bakanlık eliyle Başkanlığa sunulur. Başkan, bu cevabı derhal soru sahibine iletir. Cevap ayrıca soru metniyle birlikte Başkanlıkça alındığı günkü veya bir sonraki birleşim tutanağının arkasına eklenir. Yazılı sorular, Başbakanlığa veya ait olduğu bakanlığa gönderildiği tarihten itibaren en geç on beş gün içinde cevaplandırılır. Başkan, bu süre içinde cevaplandırılmayan yazılı sorular için Başbakan'ın veya ilgili bakanın dikkatini çeker. Yazılı sorular, dikkat çekme yazısının gönderildiği tarihten itibaren on gün içinde de cevaplandırılmazsa, önergenin süresi içinde cevaplandırılmadığı gelen kâğıtlar listesinde ilan edilir. Hükümet, yazılı sorunun cevabını, gereken bilgilerin derlenebilmesi için Başkanlığa bilgi vermek suretiyle bir ayı geçmemek üzere geciktirebilir.

***
Güzel. Demek ki böyle yapılıyormuş.
İyi ama... Diyelim ki iktidar sonuna kadar direndi ve bilgi vermedi, soruyu cevapsız bıraktı. O zaman ne oluyor? Hiç! Evet hiç! Hiçbir şey olmuyor. Bir yaptırım, bir ceza yok. Milletvekili sorduğuyla kalıyor.
Olacak iş mi? Sizce makul, demokratik, adil bir düzen, bir uygulama mı bu? Biz milletvekillerini oraya sadece yasaların hazırlanmasına ve oylamasına katılsınlar diye mi gönderiyoruz? Yukarıdaki örneğin de gösterdiği gibi... Avrupa Birliği'ne uyum sağlama sürecinde 'Meclis İç Tüzüğü'nün de ele alınması gerekiyor. Haksız mıyım?