Bu mesleğe girdiğimde aldığım en önemli derslerden biri şuydu: "Bilgi, acı ilaç gibidir... Onu şekere bulayarak yutturacaksın!"
Doğrusunu isterseniz bu öğüdü ilk duyduğumda sarsılmıştım. Çünkü insanların bilgiye susamış olduğu bir yerden; üniversiteden geliyordum... Doğru ve bol bilginin medyada çok önemli olduğunu sanıyordum.
Halbuki esas olan verdiğiniz şeyin (bilgi, veri, malumat; her ne ise) doğruluğu değil... Onu karşı tarafa ulaştırma, benimsetme biçimiydi. Dinleyenin, okuyanın anında unuttuğu bilgi değersizdi.
* * *
Bunları niye yazıyorum?
Biliyorsunuz şu sıralar futbolda 'istatistik' moda oldu. Eski futbolcu Tanju Çolak'ın şirketi takımlara 'performans dökümleri' sunmaya başladı: Kim, kaç şut attı? Kim kaç kere top kaybetti? Kısa paslardaki başarı oranı? Vs. Vs.
Diğerleri bu projeyi önemsemeyip, ellerinin tersiyle itince... F.Bahçe'nin hocası "Tamam bizim için çalışın" onayını verince... Ve de müneccim Daum, "BJK'yi 5 hafta içinde yakalarız" deyip de Kartal da bu yönde olağanüstü bir dibe vurma çabası gösterince...
Velhasıl sonuçta F.Bahçe başarılı gözükünce... Birçok kişi "Ya bu işin içinde bir iş var... Hadi biz de istatistik olayına girelim" dedi.
Bugünlerde gazetelerin spor sayfaları istatistik dolu. Hoş oluyor tabii. Arşiv değeri yüksek. Kesip bir kenara ayırıyorsunuz.
Peki ya aynısını TV'de yaptığınızda? İşte orada sorun var.
ooo
Aslında bu 'istatistik şeyi' yeni değil. Mesela 'Basın Tribünü' programı bir benzerini, küçük çaplı da olsa epeydir yapmakta. Perşembeden pazarı tahmin etmeye çalışıyorlar. Tutturdukları çok oluyor. Ama dinlemesi de, kavraması da, akılda tutması da zor. Yazılı oldu mu nispeten kalıcı, ekranda ise uçup gidiyor.
F.Bahçe-G.Saray maçını Lig TV'den izledim. Sunucular, diğer maçlardan farklı olarak, istatistik üstüne istatistik döktüler. Yüzdeler, yüzdeler, yüzdeler.
O haliyle veriler, bir avuç 'acı ilaç'tan farklı olmadığı için benim de bir kulağımdan girip diğerinden çıktı.
Aklımda kalan tek şey F.Bahçe'nin çoğu açıdan G.Saray'a bariz bir biçimde üstün olduğuydu. Sanırım sadece 'topa sahip olma oranları' eşitti.
Yani istatistiklere bakılırsa F.Bahçe'nin maçı mesela 3-1 filan kazanması gerekiyordu. Ama Prates'e yapılan faul verilse... Rebrov'un attığı pas iki milim sapsa... Mehmet Yozgatlı yarım adım eksik atsa... Maç berabere bitecekti. (Büyük olasılıkla!)
ooo
Özetle... İstatistik iyidir, hoştur, önemlidir, yararlıdır. Ama gerçek hayatla arasında bazen uçurumlar vardır.
Adam ne demiş: "Çoğu zaman başımızı derde sokanlar, bildiğimiz şeyler değil, başımızı derde sokacağına ihtimal vermediğimiz şeylerdir."