Genç sanatçı Karolin Fişekçi'nin Ebru Özdemir koleksiyonundaki kare minik tuvalindeki ayakkabı kesitini çok sevmiştim. Fişekçi, cesur olacağının sinyallerini önce tuvallerinde vermişti. Cesur olup da kışkırtacağının ilk sinyallerini. Konforlu tuvalleri sayesinde daha iyi daha manzaralı bir ev değil de, kendi bedeni üzerinden politika yapmak istediğini göstermişti. O yüzden sergisini kaçıramazdım. Shoot isimli sergi Amerikan Hastanesi galerisinde olsa dahi... Fakat ne yazık ki bir resmin nasıl boyandığı kadar, neyi boyadığının önemli olması gibi, bir serginin nerede gerçekleştiği de önemli. Çok şeyi değiştirebiliyor. Sonuçta burası bir hastane galerisi. Neon yazılarla yazılan operasyon odası bir çırpıda burayı avangart bir mekâna dönüştüremiyor. Hem niye dönüştürsün? Asıl soru bu galiba.
Elinizde yakınınızın onunla birlikte tüm kaderinizi değiştirecek röntgenleri, MR'ları, her tür tıbbi çeşit çeşit imgeyle beklediğiniz bir yerde neden avantgard bir sergi görelim ya da görmek iyi bir fikir olsun? Doğum yapmadığınız ya da doğum yapan bir yakınınıza gelmediğiniz takdirde dertli dertli dolandığınız, sinirli sinirli sigara tüttürdüğünüz bir özel hastanenin girişinde böyle bir iddiaya ne gerek var? Üstelik Nişantaşı gibi daireden devşirme galerilerin bol olduğu bir semtte, avantgartlığı ticari sanat galerileri yapmazken, böyle bir misyonu yüklenmek niye? Dertli insanların bir süreliğine dertlerini unutacağı içten bir hastane galerisi olmanın nesi kötü? Mesela doktor ya da hastaların resim sergilerini açmak, antik tıbbi aletler sergilemenin... Sergideki polen resimlerine eşlik eden 31 kez tekrar ederek çektiği silah, shoot fotoğraflarınını kesinlikle yeri burası değil. Fişekçi, iktidarı, erkek bakışını, onun top, anıt gibi oyuncaklarıyla birlikte sergileyerek rahatsız edeceğine ve izleyiciyi proaktif kılacağına, bu galeride uzun zamandır devam eden bir duyarsızlığın, sanat adına yersiz iddianın bir aracı olmuş. Buranın izleyicisi üzgün çünkü... Ya da üzülmeye yakın. Kışkırtılmaya değil. Bu züppe tavır bence sadece buraya mahsus ve yeni de değil. O kadar eski, tanıdık, hepimize, çağdaş sanat dünyamıza has ki... Lakin ben en çok Karolin Fişekçi'nin tam da buna alet edildiğinden kesin gol olacağını düşündüğüm şutunu atamamasına üzüldüm.