Bir takım büyük başarılar yakalaması sadece bir oyuncunun ya da bir antrenörün değil tüm ekibin emeği ile olur. Hiçbir başarıda tek kişi yoktur. Sadece "Biz" diye düşünen takımlar zaferi kucaklar.
G.Saray iki yıl üst üste şampiyon olurken futbolcular sahada "Biz anlayışıyla" oynadıkları için başarılı oldu. En önemlisi kazanırken de kaybederken de oyunun kontrolünü çoğunlukla rakiplerine hiç vermedi.
Galatasaray'ın bu sezonki hazırlık maçlarında iki eksiklik göze çarpıyor:
1- Oyuncular henüz "Biz" ritmini yakalamış değil. Takım oyunundan çok bireysel becerilerini ön plana çıkarıyorlar. Hazırlık maçı olması belki de Galatasaraylı oyuncuların motive olmalarını engelliyor.
2- Galatasaray takım olarak bir devreyi, temposuz, ritimsiz hatta pozisyon üretmeyerek geçiriyor. Ancak bir devreyi daha çoşkulu, dikkatli, istekli ve hücuma daha fazla çıkarak oynuyorlar.
Porto maçının ilk yarısı vasat, ritmi olmayan, üretmeyen, pas kalitesi düşük bir Galatasaray izledik. İkinci yarı Drogba'nın ateşlediği, önde basan, hücumu düşünen, pozisyon üretme konusunda istekli, özgüveni yüksek ve "Biz" diye mücadele eden bir Galatasaray vardı. Tek devrelik iştah tercihi Porto'ya karşı Galatasaray'ın üstünlük kurmasını ve kazanmasını sağladı.
Tek forvet Drogba'nın arkasında oynayan Sneijder istediği sistemi bulmasına rağmen etkili değildi. Kampın yıldızı olan Hollandalı zigzaklı performans gösteriyor. Kalitesini, tekniği oyuna daha fazla katılarak göstermeli.
Akıllı penaltı kullanan Melo zaman zaman yanlış pas tercihleri yapsa da savunmanı önünde rakibi karşılama konusunda hatasız oynadı. Özellikle Porto'nun ön direğe kestiği tüm topları karşıladı. Galatasaray yönetimi Melo'yu aldı ama Culio gitmediği için ligde oynayamaz. Süper Kupa'da Galatasaray'ın Melo'ya ciddi ihtiyaçı olacak.
Terim, 8 yabancılı kadrodan vazgeçmeyerek "Devler Ligi" provasını yapıyor ve Avrupa'da oynatacağı onbiri hem şekillendiriyor, hem de uyum sorununu erkenden çözmeye çalışıyor.