Fatih Terim göreve geldiğinde "Galatasaray ruhunu geri getirmek istiyorum" demişti. Camianın özlediği Avrupa başarısını da getirecekolan bu ruh dün gece sahadaydı. Tribünler de geçmişteki Avrupa zaferlerindeki gibi coşkulu, arzulu ve destekleri hep canlıydı. Ligde "Mehter Takımı"nı andıran futbolcular, Manchester United karşısında kaleci Muslera'dan Burak'a kadar ölümüne mücadele etmeye ve kazanmaya kitlenmişti. Yardımlaşma, takım savunması, dikkat ve oyun ritmi dört dörtlüktü.
Riera sol tarafta adeta dans etti. Danny-Semih ikilisi "İngiliz atına" benzeyen çabuk, süratli ve güçlü Welbeck'le yaptıkları savaşı hep kazandı. Özellikle Semih erken kart görmesine rağmen sakin kalırken birebirlerde kritik hamleler yaptı.
Melo akıllı oynadı, yerini kaybetmedi, orta alanı bir radar gibi kontrol etti, topla rakip arasına girişlerde zamanlaması doğruydu, sıkışan oyunu topu yanlara oynayarak takımın pres yemesini engelledi. Rakibin duran toplarında ön direkte etkili müdahaleler yaptı. Melo'nun alkışlanan oyunu Selçuk'un topu daha verimli kullanmasını sağladı.
Bir şutu direkten dönen Hamit buluştuğu topları ezbere ortaya dönüştürmediği gibi "Garanti pas" olarak oynamaya özen gösterdi. Ambarat müthiş çalıştı. Özellikle ikinci yarı Galatasaray'ı dikine giderek Manchester kalesine taşıdı. Tek yanlışı pas vermesi gereken pozisyonlarda bireysel davranıp şut atmasıydı.
Elmander etkisizdi. Ben Burak'ın bu kadar çok çalıştığına ilk kez tanık oldum. Kafa golünün zorluk derecesi yüksekti. Fatih Hoca'nın Burak'ın golünden sonra Elmander'i çıkarıp, orta sahayı güçlendirmek adına topu kullanma becerisi yüksek Engin'i oyuna alması ve tek forvete dönmesi akıllıcaydı. Fatih Hoca da kariyerine Manchester United zaferini eklerken, karnesinde eksik olan Devler Ligi'nde gruptan çıkma başarısı için de çok büyük bir avantajı cebine koydu. Son maçlarda Galatasaray'ın Cluj'dan az puan alacağına inanmıyorum. Üstelik; dün geceki zafer takıma özgüveni de geri getirecektir.