Maçı izlemesem 40. dakikada birisi arasa, "İspanya 1-0 önde, topa yine sahip olan takım" dese, "Ha öyle mi, normal" derim... Sonra yine 85. dakikada arasa ve "Maçta 5-1 Hollanda galip ve Hollandalı taraftarlar oley çekiyorlar" dese, "Git kendine dalga geçecek başka birini bul" derim. Herhalde bütün herkes benimle aynı fikirdedir.
Hollanda'nın 3-4-3'üne karşı, İspanya önce 4-2-3-1 sonra 4-3-3 silahlarının tamamını kullandı ama her geçen dakika oyun ve skor Hollanda'nın lehine gelişti. Top rakipteyken, futbolun ne kadar önemli olduğunu öğrendik. İspanyollar fazla özgüvenli... En iyi yaptıkları iş olan önde baskıdan en azından alan daraltmadan vazgeçmişler. Ununu elemiş, fizik gücü zayıf, coşkusuz bir İspanya vardı. Buna karşılık fizik ve taktik kapasitesi yüksek, coşkulu bir Hollanda vardı. Bekleriyle dahil sürekli önde bastı. Ev kedisi ve sokak kedisi gibi... Ev kedisi hazıra konar.
Sokak kedisi arar... Hollanda sürekli aradı... Sokak sokak aradı, yani kontratağı aradı, ara paslarla, uzun paslarla... Ceza sahasında aradı. Ama İspanya, ev kedisi gibi lokmayı hep ağzına istedi. Ve beklenmeyen bir sonuç ortaya çıktı. Hollanda tarihe damga vuracak bir skor aldı. Güney Afrika'da 2010'da 7 maçta 2 gol yiyen İspanya, Brezilya'da ilk maçta 5 gol yedi. Futbolda sadece kalite yetmez, savaşmak lazım... Hollanda müthiş bir özgüven yakaladı. İspanya'da bir doymuşluk var... Üst üste üç büyük turnuva kazanmışınız. Bu dünyanın her takımında olur. Ancak bunu teknik direktör çözecek.