Aradaki puan farkına çok bakmayın.
İki haftadır "denizaltılar"dan gelen baskılar vardı. "Puan farkı önemli değil, kapanır" propagandasının üstüne, klasik "Yanal'ın takımları düşer" dezenformasyonu eklendi.
Hem hoca üstünde; hem takım üstünde baskı kurulmaya başlanmıştı ki; Karabük yenilgisi geldi.
Akıllara bir kere "Acaba" sorusu kaçtı mı, kazağın da ilmeği çözülmeye başlar. Hele hele Fenerbahçe'deki zemin bunun için çok uygundur.
Çünkü başta başkanı ve taraftarı paniğe girmeye çok meraklıdır.
Medyaya da düşer ateş. Çok izlenen programlarda açık farklı liderin rakibini yenip-yenemeyeceği konuşulur, peşindekiler sanki garanti kazanacakmış gibi.
Bu nedenle Kayseri maçı bir final kadar önemliydi. Sıralamanın sonlarında olması, Kayseri'nin değerini asla düşürmez. Takım kalitesi ile hanedeki puan sayısının paralel olmadığı bir gerçek.
YANAL'IN BİR AYI VAR
Buna rağmen ilk yarıdaki baskı ve rakibe pozisyon vermeden geçen 45 dakika. Cristian Baroni "Gizli santrfor" oynuyor bu bölümde.
Devamlı şut deniyor. Sadece o değil, kaleyi karşısında gören vuruyor. "Pas vereyim" diyen yok. Kaçıyor birbiri ardına goller.
Bobo'nun beraberlik golünün dakikası dolmadan Sow'un sayısı gelmese, maç çok zora girecekti.
Yukarıda bahsettiğimiz panik, sahaya inecekti çünkü. Ama sevinci yaşayamadan, şoka uğrayan Kayseri takımının direnci dibe vurdu. Farkı açmak bundan sonra hiç zor olmadı Fenerbahçe için. Penaltı dışında Baroni'ye de top kullandırmadılar.
Bir "örümcek adam maskesi" koca takımın tüm hücum planını tek seçenek yapmıştı çünkü. Devre arasına çok moralli giriyorlar. Ersun Yanal'ın elinde bir ay var. Takımının hücum ve defansı daha ahenkli yapması için uğraşacak. Bu arada sahaya akıl koyması gerektiğinin de farkında. Emre'den yararlanamıyor, Salih Uçan'a da güvenemiyor. Bu eksiği giderdiğinde, "mükemmelliğe" çok yaklaşacak.
MAÇIN ADAMI: MEHMET TOPAL