Dünya değişiyor, Türkiye değişiyor... Kulüplerin de buna ayak uydurmamaları mümkün değil. Daha birkaç ay önce,
"15 yıl boyunca kulübü bakkal dükkanı gibi yönettim" diyordu Aziz Yıldırım. Kulüp yönetimini bir ceo 'ya vermek için Divan Kurulu'nu ikna etmeye çalışıyordu. Acı gerçeği, acı ilaç yaparak ikna etti üyeleri. Değişim gerekiyordu çünkü...
Aykut Kocaman'ın hikayesi daha önce başladı ama çok benzer. Kocaman da Aziz Yıldırım'ı 'acı ilaç'a ikna etmek için çok uğraştı. Bugün kendini kulüpten uzaklaştıran Ali Yıldırım ile birlikte artık bazı şeylerin değişmesi gerektiğini, dengelerin tekrar oluşmasının zorunluluğunu anlatmaya çalıştılar başkanlarına. Karanlıktan, aydınlığa doğru yürüyecekler. Bu sürede başarılı olacaklar ve değişecekler.
Bunu yaparken de herkesi ikna edecekler.
İmkansızı başardı Aykut Hoca. İlk sene şampiyonluğu, ikinci ve sancılı senede kupayı kazandı. Şampiyonluğu son maçta elinden kaçırarak...
Ve bu dönemde takımdaki derebeylikleri de tek tek imparatorluğa katmak için uğraştı. Egoları törpüledi, törpülenmeyenleri gönderdi, ikna etmek için uğraştı.
ALİ YILDIRIM, ROMA'DA ESERİNİ GÖREMEDİ
Takıma değil oyuncuya inanan, güvenen bir anlayış ile savaşırken, aynı aktörler ile yolu da yürümek zorunda kalacaktı. Bu farkı anlayamayanlar, sadece tabela üstünden konuşanlarla da ayrıca uğraşacaktı.
Çünkü sanal alemde, gazetelerde veya televizyonlardaki bu insanlar, aynı zamanda yönetime de hakim olan anlayışı temsil ediyorlardı. Birinde rüzgar esse, kulüp binasında fırtına kopuyordu.
O yüzden bugün Ali Yıldırım yarattığı en büyük eseri göremedi Roma'da... Aykut Kocaman gücünü koruyup, mücadele ediyor. Elbette eleştiriler olacak, hatalar yapılacak.
Ancak bu aydınlığa olan yürüyüştür. Türkiye'de ilk defa gerçekleşiyor. En zor kulüpte yapılıyor. Yollar ova değil, taşları temizleyenler de yok. Öğrenerek, mükemmelleşicekler. Şampiyonluğu veya kupaları kazanır, kaybedersiniz. Önemli olan bu iddianızı sağlayan nedenler. Aykut Kocaman bu zemini hazırladı işte. Şartlardan en az etkilenecek, en çok istikrarı barındıran anlayışı getirdi. Işığı buldu!
KULÜP YÖNETMEKLE, BAKKAL FARKLI!
Hem Milli Takımımız'ın hem de kulüplerimizin büyük başarılar elde ettiği dönemlerde, büyük kaleci performansları da vardır. Taffarel, Rüştü Reçber, Volkan Demirel, daha eskilerde ise Simovic...
Devre arasında Antalya'daydım. Volkan Demirel'in antrenmanlarını da seyrettim. Durumu çok iyiydi.
Sivasspor maçında hatalı goller yedi.
Sonrasında Aziz Yıldırım, istifa sesleri yoğunlaşınca, Cemal Ersen'e,
"O golleri ben mi yedim" demecini verdi. Volkan yine hatalı goller yedi, çok ağır eleştiriler aldı, güven ibresinde en dibi gördü ama tam iki ay sonra kendine gelebildi. Teknik direktör Aykut Kocaman'ın şans vermeye devam etmesi, takım arkadaşlarının sahip çıkması, duygusal karakterinin kendisinde yarattığı yıpranmayı tamir etmesi iki ay sürdü.
O yüzden kulübü, sporcuları yönetmek ile bakkal dükkanı çok farklı...
AH BE ALEX, NERDESİN?
Bir inat uğruna Alex vazgeçti yürümekten.
"Takım mı Alex için, Alex mi takım" tartışmasında oyunu kendisi için kullandı.
"Bazı maçlarda oynayacaksın, bazılarında değil. Bazıların da ise 60 dakika yer alacaksın" dendi kendisine. O, bu durumu kendine, kariyerine, yeteneğine yakıştıramadı. Katılmadı, bu fikirlere. Halbuki yürüyüşe devam etse, Aykut Kocaman'ın kendisine söylediği gibi, adeta teknik ekibin bir parçası haline gelse, bugün çok şeyler farklı olacaktı. Hem kendisi, hem de takımı için. Şimdi kimse sormuyor
"Alex nerede?" diye...
"Ah" dememek mümkün mü?
BU YAZ SICAK GEÇER
Beşikta ş'ta ufukta tüzük kongresi var. Trabzonspor'da da Mayıs'ta seçim yapılacak. Galatasaray'da da Ünal Aysal'ın kongreye gideceği konuşuluyor. Fenerbahçe'nin ise daha iki yılı var kongresine... Ama haziran da seçim olma ihtimali çok yüksek.
Herkes "Yargıtay kararı bekleniyor" diyor ama Aziz Yıldırım'ın ne olursa olsun kongrenin karşısına geçeceğini işitiyoruz. Tutuklu iken oluşan yönetim kurulunu tazelemek, güçlendirmek ve bir güven tekrarı yapmak istediği söyleniyor. Yani, bizi çok sıcak bir yaz başı bekliyor.