Sağlık Bakanı Recep Akdağ, kamuoyunda "tam gün yasası" olarak bilinen ve devlet hastanelerindeki doktorlar ile tıp fakültelerindeki öğretim üyelerinin tam gün hastanede çalışıp, özel muayenehanelerini kapatmasını öngören tasarıyla ilgili eleştirilere "Bütün gürültü muayenehanesi olan bin 200 öğretim üyesi için koparılıyor. Bunlar ısrarla para kazanmak istiyor" demişti. Akdağ'la geçen hafta TBMM Sağlık Komisyonu'nda görüşülerek alt komisyona gönderilen tasarıyı konuştuk.
Aslında "Tam gün kadro" zorunluluğu sizden önceki birçok bakanın yapmak istediği ama doktorların tepkilerinden çekindikleri için bir türlü hayata geçiremedikleri bir yasa... İşte bir gün bir Molla Kasım gelir...
Muhalefetten destek istediniz. Sizce bu destek karşılık bulacak mı? Hemen hemen herkes "biz tam gün yasasından yanayız" diyor. Sonra bir kısmı "ama" diye başlıyor. Görüşmelerimde hem CHP'den hem de MHP'den olumlu sinyaller aldım. DSP'den de aldım. DTP için aynını söyleyemem ama onlardan da alacağıma inanıyorum. Grupların tam desteğini alarak bunu bir "uzlaşı yasası" olarak çıkarmak için elimden geleni yapacağım. İktidar olarak bu yasayı yapabilecek güçteyiz ama öbür türlü olursa daha iyi olacak diye düşünüyorum.
Yarım gün devlette, yarım gününü özelde geçiren hekimlerden çok tepki aldınız. Bir defa yasa ile ilgili tartışmalar daha ziyade uzman hekimlerin desteklediği bazı derneklerin üzerinden yürütülüyor bunu biliyorum. Zaten bu muayenecilik meselesi de daha çok uzman hekimlik ile alakalı alandır.
Sayın Akdağ bu yasa yürürlüğe girdikten sonra üniversitelerde sorun olmayacak mı? Ya alanındaki çok önemli isimler özelde çalışmayı tercih ederse ne olacak? O zaman hekim olmak isteyenlere kim ders anlatacak? Kim onları eğitecek? Şunu çok iyi biliyoruz ki bu kanundan sonra öğretim üyelerimizin büyük ekseriyetli üniversite de çalışmaya devam edecekler. Biz bunun la ilgili altyapıyı zemini kurduk.
Peki ayrılacaklar olabilir mi? Hayır. Onlar kendi yollarını seçeceklerdir. Ben öğle üzeri muayenehaneme gidiyorsam ya da özel ameliyata başlıyorsam, benden vatandaş ne kadar istifade edebilir ki zaten? Ya da öğrenci ve asistan? Biz şuna inanıyoruz; Tam gün kanunu öğretim üyesinin sabahtan akşama kadar öğrencisiyle, asistanıyla haşır neşir olmasını, hastasıyla da beraber yüzde yüz ilgilenmesini sağlayacak. Böylelikle hem hastaya hizmet hem de eğitim kalitesi iyileştirecektir.
Şimdiye kadar iyi değildi mi demek istediniz? Öyle demek istemiyorum ama eksiklikler çok fazlaydı. Bakın, tıp eğitimi hasta ile birlikte yapılan bir eğitimdir. Hastasız bir tıp eğitimi olmaz. Benim anladığım öğretim üyeliği şöyledir; Ben anaç bir tavuk gibi kliniğimde oturacağım. Öğrencilerim, asistanlarım civcivler gibi etrafımda dolaşacak, ben onlara kol kanat gereceğim. Asistanım gelen bir hastayı alacak, dinleyecek, muayene edecek, tetkiklerini yaptıracak, dosyasını hazırlayacak, oradaki bir uzmana ya da bana danışabilecek.
Ama aylık geliri de yüzde 50'lerinin altına düşecek değil mi? Kaç hekim bunu kabul edebilir ki Sayın Bakan? Bu da yanlış bir yaklaşım işte. Çünkü bu yaklaşım, tüm hekimlerimiz paragöz, açgözlüymüş gibi kötü bir imaj yaratıyor. Tam gün çalışma zorunluluğu olsa bile hali hazırda sadece üniversitede ya da devlette çalışmayı yeğleyen çok hekim var. Çünkü biz de onları tatmin edecek ücretler ödüyoruz. Bundan yedi sekiz sene önce devlet şunu söylüyordu çalışanına; Ben sana 1.500 TL maaş verebilirim. Git muayenehaneni aç kazan! Biz bunu söylemiyoruz şu anda; Biz sana ortalama 6,000 TL bir ücret ödeyebilecek durumdayız devlet olarak. Senin artıyı vatandaştan alman gerekmiyor.
Tabii ki hepsi değil ama bazıları "Ayda 50 bin TL kazanmak varken neden 6 bin TL'ye tamah edeyim" diyecektir. Şu bir gerçek ki doktorlar her zaman daha iyi standartlarda yaşamışlardır bu ülkede. Bunu bütün doktorlar için söyleyemeyiz. Bakın. Ben size bir şey söyleyeyim, "Bütün doktorlar çok zengin" diye düşünmeyin. Öyle bir şey yok. 49 yaşındayım. 24 yaşımdan itibaren doktorum. Profesörüm. 25 seneyi devirdim bu meslekte ama hala bir evim yok ve ben Ankara'da kirada oturuyorum. Babam ticaretle uğraşırdı ve ondan bana miras kalan memleketteki birkaç şeyin dışında hiçbirşeyim yok!
Gerçekten mi? Gerçekten öyle. Biraz bir şeyler artırdık. Ev almaya çalışıyoruz. Diyoruz ki, ev fiyatları düştü. Bari krizle birlikte kendimize bir ev alırız!
Profesör olup bu durumda olan gördüğüm tek örneksiniz! Olur mu? Mesela benim eski müsteşarım yeni Adana Milletvekil Necdet Ünüvar'ın da durumu aynı. Onun da kafasını sokacak bir evi yok!
Eşlerinizin ya da çocuklarınızın adına vardır belki. (Gülüşmeler) Hayır yok.
Ev kira... 6 çocuk... Merak ediyorum nasıl geçiniyorsunuz? Allah'a çok şükür. Bizim iyi bir gelirimiz var. Milletvekili maaşı artı emekliyim. Bunların ikisini yan yana getirdiğinizde 10 bin lira gibi gelirimiz oluyor. Bir de babamızdan kalan ufak tefek icar gelirleri var. Onları dört kardeş ve annemle birlikte bölüşüyoruz. Oradan da gelirimiz var. Bunların hepsini yan yana getirdiğimiz de geçiniyoruz işte. Ama sanıldığı gibi olağanüstü standartlarda filan değil yani.