Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HÜSEYİN YAYMAN

Tayyip Erdoğan'ın kendisiyle imtihanı

1990'larda yapması gereken yeniden yapılandırmayı başaramayan ve ağır bedeller ödeyen Türkiye'nin, Erdoğan seçeneğini iyi kullanmadığı takdirde daha büyük faturalar ödemesi mukadderdir

Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinden bu yana kapsamlı bir iç düzen restorasyonu gerçekleştirirken aynı zamanda kendisi de önemli ölçüde değişti. Türkiye'nin yaşadığı transformasyona paralel bir dönüşüm geçiren AK Parti, değişimin ana taşıyıcısı oldu. Muktedirlerin "sonsuz" iktidarına referandumda ciddi bir darbe indiren AK Parti için asıl imtihan yeni başlıyor. Referanduma kadar daha çok "kalkınma" problemine öncelik veren AK Parti'nin yeni dönemde temel hak ve hürriyetlerin önünü açması gerekiyor. Başka bir ifadeyle özde demokrasiyi kurması ve yeni bir düzen tesis etmesi gerekiyor. Yeni dönemde AK Parti'nin ve ülkenin kaderini tayin edecek temel gelişme partinin dayandığı tabanın değişim arzusunda yatıyor. Turgut Özal döneminde temelleri atılan, müteşebbis gücüyle ayakta duran, dünyayı yakından izleyen ve yeni bir Türkiye kurulmasını talep eden Anadolu burjuvazisi Erdoğan döneminde serpildi ve özgüven kazandı. AK Parti'nin asıl gücü bu yeni sınıfın yükselen gücünden ve özgüveninden geliyor. AK Parti'yi doğru anlamak için bu yeni sınıfın sosyolojik analizinin iyi yapılması gerekiyor. AK Parti'nin statükoya kayması ihtimali karşısında demoklesin kılıcı gibi desteğini çekme tehdidinde bulunan bu yeni sınıf aynı zamanda siyasetin de yönünü tayin ediyor.
AK Parti'ye "cari sorunları çözemezsen, sen çözülürsün" mesajı veren ve toplum-devlet, bireydevlet ilişkilerinin yeniden yapılandırılmasını arzulayan bu kesim AK Parti'nin lokomotifini oluşturuyor.

AK Parti'nin arkasında ne var?
Çok partili döneme geçildiğinden bu yana eşine rastlanmayan bir başarının altına imza atan Erdoğan, Menderes ve Özal'dan daha cesur ve daha kalıcı bir lider olduğunu gösterdi. Bu bağlamda üzerinde fazla durulmamakla birlikte Demokrat Parti mukayesesi, AK Parti olayının daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayabilir. Bu karşılaştırmayı değerli kılan asıl unsur partilerin seçim başarılarından daha ziyade iki partinin siyasal ve toplumsal karşılıklarında yatmaktadır. Dönemsel koşullar göz önüne alındığında AK Parti doğal olarak DP'den daha ileri bir siyasal ve toplumsal aklı içinde barındırıyor. DP daha çok tarihsel bir zorunluluk olarak ortaya çıkarken, AK Parti siyasal bir zorunluluk olarak ortaya çıktı. AK Parti'nin asıl gücü statükoyla savaşmasından çok değişim talebinden ve topluma vaat ettiği gelecek perspektifinden kaynaklanıyor.
AK Parti'nin ANAP'a da benzer tarafları var. Ancak ANAP'tan daha büyük bir değişim ve dönüşüm arzusuna dayanıyor. DP, 27 yıllık CHP iktidarının, ANAP askeri darbenin etkisiyle "de facto" biçimde ortaya çıkarlarken AK Parti düzenin restorasyon ihtiyacından ortaya çıktı. Bu bağlamda AK Parti'yi uzun süredir ertelenen yeniden yapılandırılma çabasının ürünü olarak görmek lazımdır. Bugün için "reformcu olmak ve reformu savunmak" partilerin siyasal performanslarından daha fazla tartışılmakta ve önem atfedilmektedir.

Erdoğan neyi temsil ediyor?

1990'larda yaşanan toplumsal kutuplaşmanın ve siyasal dağılmanın ardından toplumun yarısının aynı noktaya bakması ve bir isim etrafında birleşmesi Türkiye için büyük bir imkân sunmaktadır. Türkiye bu öncü liderlikle bütün sorunlarını gönüllülük esasıyla tek tek çözebilir. Ancak devletlû muktedirlerin ayrıcalıklarını kaybetmek istememeleri Erdoğan liderliğinden efektif biçimde faydalanılmasına engel oluyor. İktidara geldiğinden bu yana ANAP'çı bir pozisyona kayacağı ileri sürülen AK Parti, bu iddiaları boşa çıkartarak yoluna devam etti. Olağanüstü bir gelişme olmadığı takdirde Haziran 2011 seçimlerinde de tek başına iktidar olacak. Bürokratik vesayete dayanmayan ve elitist yaklaşımları reddeden Erdoğan'ın bu vasfı onun geniş toplum kesimleriyle duygudaşlık kurmasına yol açıyor. "Hata yapıyor" denildiği noktada toplumla kurduğu sahih ilişki onu başladığı noktadan bambaşka bir noktaya taşıyor. Erdoğan toplumu elitler üzerinden değil doğrudan kendisi dönüştürmek istiyor. Vekâleti toplumdan alan Erdoğan, değişimi içselleştirerek müesses nizamın karşısında milletin yanında yer aldı ve adı konmamış bir inkılâp gerçekleştirdi. Erdoğan'ın toplumla kurduğu doğrudan ilişki, yaşanan değişimin dekoratif bir değişimin ötesine geçip ülkenin ve sistemin değişmesini sağladı. %20'lerle iktidar olunan ve yamalı bohça koalisyonlarla yönünü bulmaya çalışan ülke için Doğu'dan da Batı'dan da aynı ölçüde oy alan ve aynı ölçüde sevilen bir lidere sahip olmak büyük bir ayrıcalık sağlıyor. Erdoğan liderliği, Kürt sorunundan, Alevi sorununun çözümüne; dindarların sorunlarının çözümünden yeni anayasa yapımına değin birçok sorunu çözebilir. Doksanlarda yapması gereken yeniden yapılandırmayı başaramayan ve ağır bedeller ödeyen Türkiye'nin, Erdoğan seçeneğini iyi kullanmadığı takdirde çok daha büyük faturalar ödemesi mukadderdir. Biriken sorunlar ve küreselleşme süreçleri, geleneksel yaklaşımlarla ülkenin idare edilmesini imkânsız kılmaktadır. Devlet ya değişecek ve evrensel ölçekte bir düzen kuracak ya da yeni ve çok daha tehlikeli bir polarizasyon sürecine girecektir. Bu anlamda liderliğini ispatlamış Erdoğan, yeni Türkiye'nin kurulması için büyük bir şanstır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA